“Allah insanı iddiasından vurur” diye bir söz hatırlıyorum kâri. Kimin söylediği şimdi hatırımda değil. Hatırlarsam söylerim elbette. Ama bu şu demek aslında öyle durduk yere büyük büyük cümleler kurmak, diline ağır gelecek sözler söylemek ve altından kalkamayacağın bir yükü sırtlamak anlamsız, lüzumsuz, gereksiz ve en çok da tehlikeli. Zira “insan dilinin altında gizlidir” demişler. Yani konuştukça tanırsın insanları, anlarsın, fark edersin ve ona göre kıymet verirsin. Ben şöyle diyorum; insana imtihan diye söyledikleri dahi yeter…

Bu elbette fert fert her birimizi bağlar ama bundan başka hepimizi topyekûn bağlayan sözler, davranışlar ve iddialar da var. Muhakkak ki aramızdan ayrık otu gibi çıkanların yaptıkları ve söyledikleri cemiyete teşmil edilemez ama yine de leke bırakır ve kirletir. -Bu arada teşmil güzel kelime. Nereden geldiğini ve kelimenin manasını bilen zaten biliyor ama bilmeyenler de bir bakarsa ve lügatlerinde yer açarsa şık olur bence- Ve böyle kirler kesip atılır, yok sayılır, çabuk temizlenir ama izi kalır.

Mehmet Akif Ersoy Avrupa seyahatinden döndüğünde bir mecliste dostlarıyla oturur. Hoş geldin, hoş bulduk faslından sonra biri sorar;

– “Efendim, gittiniz gördünüz Avrupa’yı. Nasıldı?”

Mehmet Akif kırılmış bir camın üzerinde yürür gibi sadece ayakları değil bütün bir bedeni kanatan acı bir cevap verir;

– “İşleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi” der ve zaten sinede saplı olan oku çeker çıkarır da peykan kalır beden içinde.

Çok mu şey değişti şimdi?

Benim kendi sorduğum bu soruya cevabım şöyle; üstat bugün gitmiş olsa ve döndüğünde bizler toplansaydık etrafında sonra aramızdan biri çıkıp da aynı soruyu sorsaydı o da yine aynı cevabı verirdi. Yani bence çok az şey değişti.

Yanlış işler yapıyoruz abiler. Açık konuşalım, saklamayalım, -mış gibi davranmayalım. Zira olduğumuzu söylediğimiz ya da öyle iddia ettiğimiz adamlar değiliz. Öyleysek ve ben yanılıyorsam bunca kötü ve bunca kötülük nereden çıkıyor. Nereden geliyor mesela bunca merhametsiz ve hakka riayetsiz adam? Bir lira hakka girmemek için tekrar tekrar kuruşuna kadar hesap eden dedelerimizden sonra “gelsin de nereden gelirse gelsin” diyenler kimlerin torunları? Mazluma, garibe kol kanat gerenlerden sonra ülkemize sığınan mazlum bir çocuğa bütün kuvvetiyle tokadı vuran adam bizim aramızdan biri değil mi? Hadi “değil” diye cevap vermiş olun. Bu adamın o eli halen dahi kırılmamışsa ve hesabı sorulmamışsa anlatıp da bitiremediğimiz merhametimiz nerede bizim?

En azından söylediğimiz gibi yapmıyor yaptıklarımızı söylemiyor ve kabul etmiyoruz. Kendi kalıbımıza uyduruyoruz inandıklarımızı ya da her kaba girmek için bin bir şekle giriyoruz. İnandığımızı yaşamıyor yaşadığımıza da inanacak kadar yoldan çıkmıyoruz.

Yani en başta söylediğimi yine söylüyorum ki iddia ettiğimiz, hayalini kurduğumuz ve olduğumuzu söylediğimiz adamlar değiliz ya da daha insaflı bir cümle kurayım; öyle olmayı deniyoruz belki ama olamıyoruz. Ama tekrar edeyim “Allah insanı iddiasından vurur.” Bu ara sözün kime ait olduğunu da hatırladım. “Uyuyor numarası yapanları uyandıramazsın” diyerek zihnimize bir mıh çakan İsmet Özel’in sözü.