ABD, Türkiye'yi askeri açıdan güçlü (NATO'nun 2 numarası), ekonomik açıdan dirençli ve jeopolitik açıdan hayati öneme sahip bir ülke olarak görüyor. Ve bu kanaatlerin tümü ABD devlet raporlarına yansımış.
Türkiye ABD’ye göre; ABD’nin hedefleriyle uyumlu olduğunda bölgeyi istikrara kavuşturan “güçlü bir müttefik.”
Trump'ın yaklaşımı ise daha kişisel ve anlaşma odaklı. Erdoğan'ın “müthiş” yükselişinde henüz keşfedilmemiş bir potansiyel görüyor.
Trump yönetimi Başkan Erdoğan ile kişisel yakınlığa vurgu yaparak, Türkiye'yi ABD’nin “güçlü” bir anlaşma ortağı olarak resmediyor.
Trump'ın 2025 açıklamaları ve politikaları, askeri beceriyi ve işlemsel nüfuzu vurguluyor ve genellikle S-400 alımları gibi geçmişteki sürtüşmeleri geçersiz kılıyor.
Trump, Erdoğan'ın kurduğu, çok güçlü ve etkili olduğuna inandığı Türk ordusunu defalarca övdü ve Esad'ın devrilmesinden sonra Suriye'nin gelecekteki istikrarı için Erdoğan’a defalarca teşekkür etti.
Devam edelim..
Trump, Türkiye'nin Hamas ile olan benzersiz bağlarını müzakereleri kolaylaştırmak için ve Ankara'yı diplomatik çıkmazları aşmak için pragmatik bir ortak olarak görüyor.
Ancak bu durum, Erdoğan'ın İsrail'e yönelik açık eleştirileri ve Filistinlilere verdiği destek nedeniyle Türkiye'nin müdahalesini bir güvenlik riski olarak gören İsrail'den önemli bir tepkiye yol açmıştır.
Türkiye’nin Filistin’e-Hamas’a desteği İsrail ve bazı Arap ülkeleriyle ilişkileri gerse de görüşmelerde faydalı oldu.
Trump, Erdoğan'dan, Eylül 2025 sonlarında açıklanan 20 maddelik “Kalıcı Barış ve Refah İçin Trump Deklarasyonu” planını Hamas'ı kabul etmeye ikna etmesini açıkça istedi.
Bu plan, derhal ateşkes, rehinelerin serbest bırakılması, insani yardım ve Gazze'nin yeniden inşasını öngörüyor.
İbrahim Kalın, Mısır merkezli müzakerelere katıldı ve Erdoğan, Hamaslı mevkidaşlarına doğrudan ulaşacağını doğruladı.
Ateşkesin ardından Gazze, İsrail birliklerinin geri çekilmesini denetleyecek ve bir Filistin gücü eğitilene kadar yeni bir şiddetin önlenmesi için uluslararası bir güvenlik gücüne ihtiyaç duyuyor.
Trump'ın planı, ağırlıklı olarak Arap ve Müslüman çoğunluklu ülkelerden oluşturulacak çok uluslu bir “Uluslararası İstikrar Gücü”nü öngörüyor ve Türkiye'nin öncü bir rol üstlenmesi öngörülüyor.
Bu, potansiyel Türk askerlerinin konuşlandırılmasını, altyapının yeniden inşası için sözleşmelerin yapılmasını ve Filistin güvenliğinin “garantörlüğünü” içeriyor.
Bu fikirler, Trump ve Erdoğan'ın New York ve Mısır'ın Şarm El-Şeyh kentinde eş başkanlık ettiği çok taraflı zirvelerde dile getirildi.
Trump, Türkiye'nin katılımını daha geniş bir Orta Doğu barışı için elzem görüyor ve Erdoğan'ın dışlanmasının “büyük orduların İsrail'e müdahalesine” yol açabileceği ve gerginliği tırmandırabileceği konusunda uyarıyor.
Trump, Türkiye'nin iş birliğini bir kaldıraç vazifesi görmesinden memnun(örneğin Hamas konusunda) ve Trump ABD'nin öncelikleri konusunda tavizler elde etmeyi seviyor; örneğin Suriye'deki ABD destekli örgütlerin Suriye ordusuna dahil edilmesi gibi.
Bu, Trump'ın anlaşma yapma modeline uyuyor.
Erdoğan'ın Rusya-Ukrayna görüşmelerindeki arabuluculuğunu ve Esad sonrası Suriye dinamiklerini överek Türkiye'nin itibarını artırırken aynı zamanda bunu ABD hedefleriyle uyumlu hale getiriyor.