Biliyorum.

Çiftçilerimizin şu an problemleri çok. Tarım ve hayvancılık alanında faaliyet gösteren fedakâr üreticilerimiz zor günler geçiriyor.

Meyve sebze üretimi, hububat ve bakliyat üretimi, süt ve süt ürünleri üretimi, et ve et ürünleri üretimi…

Üretirken sıkıntı yaşıyorlar, depolarken sıkıntı yaşıyorlar, satarken sıkıntı yaşıyorlar…

İç piyasada arz talep dengesizliği yaşanmaya başladı. Yükselen fiyatlar tüketicinin alım gücünde ciddi zayıflamaya sebep oldu.

Çözüm ihracat diye düşünebilirsiniz ama orası da sıkıntılı!

Pestisit kalıntısı, gıda güvenliği hassasiyeti gibi sebeplerle birçok ürün gümrüklerden geri gönderiliyor.

Avrupa Birliği hayali vardı ancak görünen o ki olmayacak! Farklı ihracat denemeleri olsa da istenen seviyeye ulaşabilmiş değiller.

Devlet destekli köklü, kalıcı, sürdürülebilir bir satış stratejisine ihtiyacımız var.

Tıpkı üretim stratejisinde olduğu gibi.

Evet!

Üretimde de benzer sıkıntılar yaşıyoruz. Planlama hatası, tohum muamması, yanlış destekleme, dengesiz üretim…

Örneğin çiğ süt. Bu ülkede çiğ süt fiyatı sorunu var.

Çiğ süt sorununu çözmezseniz et sorununu çözmeniz hayli zor.

Süt fiyatları an itibarıyla maliyetinin altında satılıyor. Çiftçi örgütlerinin litre/maliyet açıklaması 16 liranın üzerinde. Ama tavsiye edilen çiğ süt satış fiyatı 13,5 lira.

Önce bunu düzelteceksiniz.

Bakın tehlike gittikçe yaklaşıyor! Bu gidişle yakın gelecekte şimdi eleştirdiğimiz ithalat da çözüm olamayacak.

Damızlık anaçları kesime gönderiyoruz!

Sütlük inekleri kesime gönderiyoruz…

Sebebi belli; et fiyatlarının altınla yarışır hâle getirilmesi.

Tarihimizde et fiyatlarının bu kadar oynak ve güvensiz olduğu başka bir dönem hatırlamıyorum. Üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki makasın bu kadar açık olduğu bir dönemi de hatırlamıyorum.

Kırmızı et besicilerde ucuz ama son tüketiciye pahalı geliyor.

Şu gizemli aracılar kim ise bulup ortaya çıkartsın devlet!

Bu arada!

Kestirdiğimiz yetmiyormuş gibi, kestirmemiş gibi yapıyoruz. Kulak küpelerini gösterip yolumuza bakmaya, devletten destek almaya devam ediyoruz. Nasıl olsa denetimler yetersiz! Çare yerli üretimde. Çare yeterli üretimde.

Her başımız sıkıştığında ithalat yapacaksak bu işin sonu gelmez. Zor günler bizi bekliyor demektir.

Esas olan üretimdir. Fazla üretimin iç piyasada arz talep dengesini bozacağını düşünen aklıevveller! Gölge etmeyin başka ihsan istemez!

Ufuksuz, vizyonsuz yetkililerle bu iş olmaz, olamaz…

Üretmekten korkulur mu?

Tabii ki üreteceğiz, fazla vereceğiz. O fazla kısmı da dünyaya satacağız.

Devlet bol zamanda alır, biriktirir; dar zamanda vatandaşıyla paylaşır ve insanlarını rahatlatır.

İşte medeniyet dediğimiz tam da budur.

Son olarak şu “atıştırma” ve “çerez” oyununa dikkati çekmek istiyorum.

Dünyanın sayılı fındık üreticilerinden birisiyiz, kişi başı fındık tüketiminde sınıfta kalıyoruz.

Üzüm üretimi, kayısı üretimi, incir üretimi, erik üretimi… Bu güzide ürünlerin üretiminde kürsünün ilk üç basamağında yer alıyoruz.

Ama hepsinde de tüketimimiz çok sınırlı.

Buna mukabil şekerleme, bisküvi, cips ve kraker tüketiminde rekor üstüne rekor kırıyoruz.

Büfeler, köşe bakkallar, okul kantinleri… Hemen hepsi bu yapay ve sözde gıdaların işgali altında!

Çocuklarımızın sağlığını, ülkemizin geleceğini sözde gıdacılara çerez ettirmeyelim.

Devlet çocuklarını, gençlerini, geleceğini yapay gıda tuzaklarından korumalı.

Çerez diye dayatılan bol katkılı sözde gıdalardan uzak tutmalı…