Allah ve Rasûl’ü muhabbetinin baskın olduğu sohbetlerde büyüklerden dinlediğimiz en güzel söz; -“İnnallahe Cemiylün, yühibbül Cemal”: “Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzeli sever.” (Hakim, Müstedrek, I/26). Buradaki “güzeli sever” sözünden maksat, tabii ki Allah’ı seven kullardır.

Allah (cc)  Kendisini sevenleri sever, sevmeyenlere de zerre kadar değer vermez. Şüphesiz ki Allah her insanı güzel yaratmıştır ama o Allah’a değer vermezse, güzel olması neye yarar?

Allah güzelliği de sever. Hatta kişinin işini güzel yapmasını da sever. (Beyhakî, Şüabü’l-îmân, 4/334; Müslim, Sayd, 57.)

Allah sevgisi, gönül âleminde zuhur edip yerleşen ve arttıkça da aşk haline dönüşüp gönülden lisana taşan bir okyanustur. Bazen lisana dökülemez de insanı müthiş bir şekilde sarsar, sadrı dışarıya çıkacak gibi olur. Bu, günler, haftalar ve aylarca sürerse, işte o kimseye bir mürşid-i kâmil lâzım olur. Çünkü o, bu durumları yaşamıştır. Onu bu hallerden alır, eğitir, ölçülendirir ve programlı bir hale getirir. Mürşid-i Kâmil bulamayıp bu haliyle devam edenler meczup dediğimiz zevâttan olur ki, biz onları da çok gördük. Bu zâtların halleri farklı olur, insanların bir kısmı anlar ama pek çoğu deli gözüyle bakar. Her gün onlarca kerameti zuhur eder, artık herkes buna alışır. Tabii bilenler onlara değer verir, hürmet eder ve ağızlarından çıkacak söze dikkat ederler. Zira bilirler ki söyledikleri doğrudur ve Allah'ın izniyle çıkacaktır.

Bu yolu kendi halinde götürmek isteyen bazıları da rüya ve keramete önem verirler ki gecede ve gündüzde yaşadıkları şeylere aldanıp şeytanın hilelerine düşebilirler. İşte tam burada o kişiye de bir murşid-i kâmil lazımdır. Yoksa sıkıntı olur. 'Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır,' sözü buradan gelir ki, doğrudur. Bu, herkes için değil, ancak böyle kimseler için geçerlidir.

İLMİN ÖNEMİ

Şüphesiz ki bütün bu hususlarda lazım olan en önemli şey iyi bir İslâmî ilimdir. O yoksa, insan batıla düşebilir. Mürşid denilen kişilerde ise bu çok daha önemlidir. Yoksa bağlılarıyla birlikte bataklığa gidebilirler. Onun için mürşid denilen zatlar iyi bir İslâmî ilme sahip olmalı ve aynı zamanda bir mürşid-i kâmilin elinden yetişmelidir. Hatta dünya ilimleri de almalıdır. Bunun taklitçileri de olur ki, bu büyük bir felâkettir. Çokları bu konularda keramete bakarlar ama bu yanlıştır. Bilelim ki kâfirlerden bile adına istidraç denilen harikulâde haller zuhur edebilir.

Evet, Allah güzeldir, güzeli sever hadisi şerifi ,cennette bu güzelliği temaşa edecek kulların muhabbetini hatırlattı bize.

Sen öyle güzelsin ki doyulur mu Rabbim?

Sevdan ile yanınca durulur mu Rabbim?

Seni seven gönüllerde Sen varsın bilirim,

Ebedi Cennet yurdunda Seni görmek dilerim.

“GERÇEKTEN ALLAH VAR”

Muhabbetullah ateşi bir kimsede zuhur etti mi, o kendini de yakar, ziyaretine ve sohbetine gelenleri de yakar. Aşkı dışına taşar. Ehil olanlar ondan yudumlar. Zerre zerre o muhabbeti gönlünde tadar. İşte bu gönle de muhabbet düştü mü etrafı, dünyayı değil, daim Rabbini hatırlar. Ama tabii ki dünya kabında yaşadığı için, çoluk çocuğunu ihmal etmez. Helal yoldan çalışır rızık talep eder, hırsa girmez kanaat eder ve herkese güzel ahlâkla muamele eder. Asla bir kenara çekilip insanlara yük olmaz. Çünkü dünya öyle yaratılmıştır ki, hem ibadete hem muhabbete, hem çalışmaya, hem rızkı kendine ait olanların rızkını getirmeye, hem fakir fukarayı gözetmeye, hem de Allah yolunda cehd etmeye yeter.

Allah Rasûl’ünün hayatı da böyledir zaten. O, herkesi, Allah muhabbetiyle birlikte, dürüst çalışmaya, temiz kazanca ve Allah yolunda infakla cihada yönlendirmiştir. Güzel olan Allah sevgisini de en önce onda görürüz. Ondan daha iyi Allah'ı bilen yoktur.

Biz, şimdiki yaşayışımızda gerçekten var ve güzel olan Allah’tan haberdar mıyız acaba?
Hani yıllar önce Sultanahmet Camii’nin önünde bir meczup varmış ya! Her geçenin elini tutar ve “Allah var ya, Allah var. Yahu sizin bildiğiniz gibi değil, gerçekten Allah var” dermiş. Bir imama da böyle demiş ve ardını kesmemiş. Artık imam kardeşimiz hakikaten Allah'ın varlık ve birliğini, şu an bile kendilerini gördüğünü ve alıp hesaba çekeceğini o an candan düşünmeye başlamış ve meczubun ne demek istediğini anlamış. Sonra bir kenara oturup iki saat beraberce ağlaşmışlar. Meczup o zaman; “gördün mü, anladın mı? Sanki bu insanlar Allah yokmuş gibi yaşıyorlar. İnandık diyorlar ama gerçekten inanmış olsalardı böyle mi yaşarlardı” demiş. Hakikaten çok önemli yaşanmış bir hikâye. İbret dolu.

İMANDA KAVÎ OLMAK

Şimdi insanlarımız inandık diyorlar ama hiç de inanmış gibi yaşamıyorlar. Hepimiz buna dâhiliz. Allah şuur ve idrak versin. Zaten ayet de bu hakikati hatırlatmıyor mu?
“Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manâsıyle sapıtmıştır.” (Nisa Suresi 136)

Yani iman hayatınızı gözden geçirin. Sağlam bir itikad ve ameliniz olsun. Gerçekten, yürekten ve samimiyetle inanmış olun. Ayet gerçekten dikkat ve hayret çekici. Hem iman edenlere sesleniyor, hem de tekrar “iman edin” emrini veriyor.

İşte bu manayı kavrasak Allah güzeldir, güzeli sever manasını da hem anlamış hem de yaşamış olacağız. Dünya güzellerini ve güzelliklerini gördükçe onlara değil, onları Yaratan’a bağlanacağız:

Ne zaman bir güzel görsem Sen gelirsin aklıma,

Âşık oldum Rabbim ben yüce Zâtına,

Senden gayrı arzum yoktur şu âlemde,

Senden ayrı olduğum için, gönlüm elemde.

Allah’a doyumsuz bir muhabbet yaşayan Peygamberler, Sıddıklar, Salihleri düşünün. İşte onlar ârif denilen kişilerdir. Yani Allah'ı bilenler. Şüphesiz ki Allah (c.c) hakkıyla bilinemez. Bunu Efendimiz de dile getirmişlerdir. Ama en azından sevilmesi gereken tek varlığı, tek Zâtı biliyorlar ve onun aşkı ile yanıyorlar. Onun için ağlayıp gözyaşı döküyorlar. Onun için mü’minleri seviyor, ziyaret ediyor ve sohbet/muhabbet ediyorlar. Cenab-ı Hakk da mahşer gününde; “Benim için sevişenler nerede buyuracak....” 

“Benim rızâm için birbirlerini sevenler nerede? Gölgemden başka bir gölgenin bulunmadığı bugün onları, kendi arşımın gölgesinde gölgelendireceğim.” (Müslim, Birr 37. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53)

VEFA NEREDE KALDI

Şimdi nerede acaba o Allah için ziyaretler? Eskiden uzak yollardan bile gelirlermiş. Ya da mektuplar yazar veya insanlarla selam ve muhabbetler gönderirlermiş. Şimdilerde ne çabuk unutulur oldu. Vefasızlık aldı başını gitti. Dünyalık ön plana çıktı. Telefon açmak ya da mesaj yazmak bile varken, ihmaller artar oldu. Halbuki seven sevdiğini unutur mu hiç? Hele bir de Allah için olursa. Mahşer günündeki o nidaya muhatap olmak, her babayiğidin harcı olmasa gerek. Yıllarca beraber olduğu halde unutup vefasızlık yapanlar nasıl rahat edebiliyor ki?

Kardeşlerimizden aldığımız habere göre bazı insanlar, anne babalarını ziyarete giderken bile yakıt masrafı düşünüyorlarmış. Tabii ki bunlar imkânı olan kişiler. Hele bir de onları bir yere götürecek olsalar yakıt parası alıyorlarmış. Aman Allah’ım dedim. Halbuki ayet ve hadisler ne kadar açık. Kişi ancak onlara hizmet edip dualarını almakla cennete girebilir. Bir de biliyorum ki tek kalan anne ve babalar evlatlar arasında rezil oluyor ve ancak maaşıyla bakılıyor. Bu bir felaket! İmkânsızlıktan falan değil tabii ki! Para ve dünya düşkünlüğü... Sonra bakıyorsunuz kardeşler arasında bunun kavgaları oluyor. Biz nereye gidiyoruz böyle? Bu kadar dünyevileşmenin sonu nereye varacak?

ALLAH DOSTLARI

Allah aşkı ve muhabbetiyle yanıp tutuşanlar Allah dostlarıdır. Allah Rasûl’ünün Rabbine kavuşma esnasında, “Refik-i A’la Refik-i A’la” deyişleri, bu özlemin ifadeleriydi. Peygamber Efendimiz (sav) vefatlarından önce bu ifadeyle Allah’ı kastetmiştir. “Ben yüce dosta, yüce sevgiliye gitmek istiyorum,” demek istemiştir. Hz. Mevlâna’da o ânı düğün günü olarak ilân etmişti.

Allah Dostları için nice güzellikler olduğu gibi, dünyada iken en çok arzuladıkları Allah'ın o güzellerden güzel Cemal-i İlahisini seyretmek de olacaktır ki, işte arzu ve iştiyaklarına böylece kavuşmuş olacaklardır. Âh o ne güzel bir özlem ve kavuşmadır. Uzun hasretler ve sürgünler bitmiş, acılarla çileler sona ermiş ve en güzel sonuç zuhur etmiştir. Rabbimiz güzel Cemalinin seyrini bizlere de nasip eylesin.

Tabii ki bu güzel muhabbetullah ile hayatlarını idame ettiren kullar, Allah Dostlarıdır. Onlar sadece Allah'ın rızasını ön plana alarak yaşarlar. Kendileri görüldükleri zaman da hadiste geçtiği üzere, “Allah'ı hatırlatırlar.” Çünkü onlar ayette geçtiği gibi de Allah ve Rasûl’ünü dost edinmişlerdir.

Şimdi bir soru geliyor dilimize:

-Sahi bizim dostumuz kim?

Evet, bu soru kulaklarımızda daima yankılanmalıdır. Acaba Allah ve Rasûl’ünü sevmeyen hatta onlara düşman olanlarla dostluğumuz var mı? Allah korusun! O zaman onların âkıbetine biz de uğrarız. Rabbimiz yüce Zâtını, Habibini ve onları sevenleri sevdirsin.