Türkiye’yi yok etme planları, Aileyi yok etme planları, yeni nesli cinsiyetsizleştirme planları, Yeni darbe planları, toplumu kutuplaştırma planları, kadınla erkeği birbirine düşman etme planları, toplumu duyarsızlaştırma planları, Gezi gibi yeni bir şey planlanıyor, Türkiye’yi ekonomik baskı ile terbiye etme planları, Türkiye’yi yalnızlaştırma planları ve daha onlarcasını sayabilirim.

Herkes üzerimizde oynanan her planı biliyor ama şikâyetler bitmek bilmiyor.

Pek çoğu doğru olanlara oturulan rahat koltuklardan bilgisayar başında üretilen komplo teorilerini de ekleniniz mi işler içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

Yani gidişatı değiştirecek müspet gayretlerden arzu edilen neticeleri bir türlü alamıyoruz.

Bizim elimiz armut mu topluyor?

El-cevap: “Evet topluyor.”

Sahi, bizim ellerimiz neden armut topluyor? Yılın 365 günü süren, hatta yıllar süren armut mevsimi mi olur?

“Biz neden üzerimizde oynanan oyun ve planları bozup oyun kurma ve plan kurma safhasına geçemiyoruz?” sorusunu herkes kendine bir sorsun.

Habire defanstayız, kalemizi savunmaktan gayretlerinden başımızı kaldıramıyoruz.

Pek çoğumuz bocuk boncuk ter dökerken bazıları teknik direktör edasıyla sağa sola emir vermekten başkaca bir iş yapmıyor.

Rakip (veya rakipler) akın akın üstümüze geliyor.

Bir atağı uzaklaştırdık derken bir de bakıyoruz top kalemizin önünde.

Hatta karambolde kendi kalemize gol atanların haddi hesabı yok.

Kimin umurunda? Bu durumdan hunharca zevk alanlarımız bile var. İşin gırgırındalar; bile isteye kalemize gol atıyorlar.

Çocukken sokak aralarında veya boş arsalarda yaptığımız maçlardaki “Allahını seven defansa gelsin” bağırış ve çağırışlarını bugün pek çok kalem erbabımdan duymak mümkün.

Rakip (düşman veya adına ne derseniz deyin) elini kolunu sallaya sallaya bizim ceza alanımıza kadar girip atını istediği gibi oynatıyor.

Sizce de bir tuhaflık yok mu?

İşin tuhaf yanlarından biri, herkes kendi bilgi ve birikimi oranında kendi önceliklerin daha öncelikli olması gerektiğini söyleyip durması.

Bir diğer tuhaflık, “kardeşim” denilen insanların ayaklarının kayması için yoluna habire muz kabukları serilmesi.

Bir de pasta misali verelim.

Herkes ufacık pastayı bölüşmenin, ondan en yüksek parçayı kapmanın derdine düşmüş.

Kimse yeni ve daha büyük bir pasta yapıp hep birlikte adilane bölüşüp afiyetle yiyelim demiyor.

Tüm oyun ve planları bozamayacağımız aşikar ama çok basit olanlarda bile sonuç alınamaması hiç normal değil.

Bir şeyler yapan istisnaları bir kenara bırakarak sormak lazım

Şikâyet ettiğin hususlarda ne yaptın, çözüme ne katkı sundun?

Çok rahatlıkla şikâyetlerini dile getirirken o durumun vahametinden kaç gece uykusuz kaldın?

Toplumda aslında “anormal” olan şeyleri “normal” gibi kabul eden, gösteren ve o şekilde algılanmasını sağlayan her şeyden kurtulmalıyız.

Artık oyunlarla cebelleşen, bertaraf etmeye çalışan olmaktan kurtulmak ve oyun kuran olmak durumundayız.

Ellerimiz artık armut toplamasın. Hep birlikte bize lazım olan ne zarsa onu üretmek durumundayız. Yıllar önce yazdığım “Akıntıya karşı duraklamak dahi gerilemektir” yazısının aynısını bugün yeniden veya yıllar sonra defalarca yazmak durumunda kalmayalım.

Artık bizim ellerimiz armut toplamasın; sınırsız ve süresiz armut mevsimi bitsin artık!