Bayram öncesi iki kültür adamı Ahmet Kot ve Dr. Ayhan Yasan, İstanbul Ticaret Üniversitemize ziyarete geldiler. Üniversitelerin geleceği ve kültür üzerine uzun bir sohbet yapma imkânımız oldu. Geçmiş, gelecek, tarih, kültür, Doğu, Batı üzerine mülahazalarda bulunduk.

Tevafuk bu ya! Sözünü ettiğim konularda en fazla kafa yoranlarımızdan Prof. Dr. Ümit Meriç’in “Babam Cemil Meriç” kitabını getirmişler. “Bu kitabı Ümit Hanım sizin için imzaladı.” dediler. Kitabı daha önce görmüştüm ancak okuma imkânım olmamıştı. 472 sayfalık kitabın kapağına Ümit hocanın babası Cemil Meriç’le çalışma yaptıkları bir fotoğraf konmuş.
Ümit hocanın imzaladığı sayfayı açınca çok mutlu oldum. Bir an içimden “Cemil Meriç’e dair ne biliyorum” diye geçirdim. Cemil Meriç’in kitaplarıyla üniversite yıllarımda Ankara’da tanıştım. Bir Facianın Hikâyesi, Mağaradakiler, Bu Ülke kitaplarını okudum. Hatta Mağaradakiler kitabının girişindeki Eflatun’un Devlet kitabından iktibas edilen “Mağara” tasviri uzun yıllar sonra yazacağım “Görüntünün Dili” adlı yüksek lisans tez yazımında de bana rehber oldu.
En güzel hediyeyi aldık; şimdi okuma ödevimi yerine getirmem lazım hatta Cemil Meriç’in çocuklarını, talebelerini hizaya çektiği gibi benim de kendimi hizaya çekmem gerekir diye düşündüm. İlk iş Ümit hocayı arayıp, teşekkür edip bu vesileyle bayramını da tebrik ettim.
Zamandan yana hep şikâyet ederiz ya! İşte önümüzde bayram, bana okuma fırsatı çıktı; ne okuyacağım belli oldu. Seyahatlerin en sevdiğim taraflarından biri de hatıra-gezi kitaplarını okumaktır. Yanıma Türk Tarih Kurumu’nun bastığı “Cihangir’in Hindistan’ı” kitabını da aldım.

Okuduğum kitaplar dışında Cemil Meriç’in hayatına dair çok şey bildiğim söylenemezdi. Uzun yıllar önce hakkında yapılan belgeseli izlemiştim. Bir de sınıf arkadaşım, çok sayıda kültür yapısının restorasyonunu gerçekleştiren Mehmet Ali Şenol’un, Cemil Meriç’in Reyhanlı’da doğduğu evi de ihya ettiklerini biliyordum…
Ümit hocayla da genellikle toplantılarda karşılaşırız. Bir de İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Ajansı çalışmalarında danışma kurulunda beraber çalışmıştık.

Ümit Meriç hoca, kitabında Cemil Meriç’in hayat hikâyesinin yanı sıra bir dönemin, ailesinin ve kendisinin serencamını da tafsilatlı bir şekilde anlatmış. 1916 yılında doğan Cemil Meriç’in gençlik yılları cihan devleti Osmanlı’nın yıkıldığı, her şeyin birbirine karıştığı, göçlerin ve sürgünlerin yaşandığı sıkıntılı zamanlara denk gelmişti. Meriç; bütün sıkıntılı, sancılı süreçlere yakından şahitlik ettiği gibi devrinin bir entelektüeli olarak çağını, Batı’yı yakından tanıyarak sorgulamıştı.

Kitapta ülkemizin bir dönemine damga vurmuş çok sayıda münevverin Cemil Meriç’le yaptıkları sohbetler, tartışmalara da yer veriliyor. Gözlerini kaybettikten sonraki hayatında evinin âdeta akademiye döndüğünü anlıyoruz. Üstat sözünü esirmeyen, tavrı net olan bir münevverdir. O nedenle birçok arkadaşıyla arasının açıldığını görüyoruz.

Prof. Dr. Ümit Meriç hep babasının yanında ona okuma yapıyor, tartışmalarına şahit oluyor. Hoca hem ev hâllerini hem de dönemi çok detaylı bir şekilde içeriden, bir dış gözlemci gibi anlatma başarısını gösteriyor. Anlatılan sadece Cemil Meriç değil, çevresiyle büyük bir imparatorluktan Cumhuriyet’e Türkiye ailesidir.

20. yüzyılda olup biteni anlamak 21.yüzyılda nerede olmamız gerektiğini görmek açısından Ketebe Yayınları’ndan çıkan Babam Cemil Meriç kitabını okumanızı tavsiye ederim.