Türkiye’nin yeni siyaset anlayışı ile birlikte dünyada söz sahibi olmasının yanı sıra bölgesel güç olarak ön planda olması gönül birliği yapılmış ülkeler tarafından da heyecanla takip ediliyor. Kapımızı değil gönlümüzü çalan girsin düsturunca dünyanın değişik coğrafyasında yerleşik Türk ve İslam toplulukları da ilgi ve alaka sınırlarımız içerisinde yerini almakta. Türkiye artık değişen planlamaları ile kendi sınırları ötesinde de tarihten aldığı rol ile kapsayıcı tutumunu geliştirerek sürdürmekte. Türk ve İslam devletleri tarafından yakından takip edilen yeni çalışmalarımız onlara örnek teşkil etmekte.

Ekonomik dış etkilere karşı hamle olacak para birliği ile başlayan bu yeni yapılanma süreci Türk topluluk ve devletler ile dil ve alfabe birliği sağlanarak geliştirilmeli. Türk ruhunu en bariz şekilde yansıtan Türk dili, asırlarca medeniyetimizin kıtalar arasında taşınmasında ve milli kültürümüzü korumamızda vesile olmuş, dünyadaki bağımsız diller arasında yerini almıştır. Bu bağlamda Orhun kitabelerinden günümüze gelinen süreç incelendiğinde farklı coğrafya ve medeniyetlerin tesiri nedeni ile şive ve lehçe değişmelerine maruz kalmıştır. Türk toplumlalarının dünya üzerindeki dağılımları da göz önüne alınırsa bu değişim hemen göze çarpacaktır. Bugün neredeyse 20 farklı yazım dili şeklini almış Türk dili, ortaya çıkardığı eserlerin olduğu kadar telaffuz ve günlük konuşmaların anlaşılamaması nedeni ile aralarında iletişim kuramayan topluluklar meydana getirmiştir.

Türkiye bu konuda üzerine düşen tarihi sorumluluğu yerine getirecek kabiliyet ve beceridedir. Ancak diğer Türk devlet ve topluluklarında bu alanda gayretlerine ihtiyacımız olacak. Evvela ‘alfabe birliği’ ile başlayacak süreç, zamanla ‘dilde birlik’ çalışmalarının gelişmesi ile kardeşler arasındaki engellerden birini daha kaldırmamıza vesile olacak.  Bu çalışmalarla aynı düzlemde dünya Müslümanlar’ı arasında irtibatı sağlayacak ‘İslam Birliği’ projesini de hızla hayata geçirmemiz gerekiyor. İslam Birliği çatısı altında kucaklaşacak tüm Müslümanlar’ın her zamankinden çok ihtiyacı olan ‘ümmet kardeşliğinin’ tesis edilmesi ile mazlumun feryadının duyulması sağlanacaktır.

Hem Türk hem de Müslüman devlet ve toplulukları ile ittifak sağlanarak yetiştireceğimiz nesiller adına sorumluluğumuzu yerine getirmemiz gerekiyor. Türk ve İslam dünyasının parlak geleceği bu birliklerin çalışmalarıyla ivme kazanacaktır.

Yıllarca ülküsünden ve dininden uzaklaştırılmış dil ve mezhepsel farklılıklar ile birbirine yabancı kardeşler olarak yaşamaya zorlandık. Birlikten Kuvvet Doğar sözünün tescil edildiği 15 Temmuz itibari ile ortak bir ülkü etrafında birleşildiğinde gösterilen kuvvet ve kudret bu çalışmaların başlaması için de bir fırsata dönüştürülmelidir. Bu tarihimizden bize miras ve dünya mazlumlarının üzerimize yüklediği bir sorumluluktur.

Gelecek adına atacağımız adımlarla sarsılmaz bir kardeşlik ruhunu tekrar sağlamış olacağız. Bu bilinçle ortaya çıkacak yeni eserler, Türk ve İslam dünyasının yeni nesilleri için örnek olacak ve aralarındaki bağlarının kuvvetlenerek gelişmesini de sağlayacaktır.  

Dünyaya adaleti ile örnek olmuş, farklı milletlerin bir arada huzur içerisinde yaşamasını sağlamış ecdadımızın, asırlarca uygulamış olduğu Medeniyet ekseninde, Türk ve İslam Birlikleri; yapacakları çalışmalarla, ortaya koyacağı eserler ile Türk ve İslam Medeniyetinin aslı olan ‘Halka hizmet Hakka Hizmettir’ inancı doğrultusunda dünya da gerçek adaletin temsil ve teslim edildiği yegâne kuruluşlar olacaktır…