Jeopolitik ve jeostratejik durumu nedeniyle cazibe merkezi olmasının yanı sıra jeoekonomik gelişimleri nedeni ile de bölgesel güç olarak dikkat çeken Türkiye tam bağımsızlık ve milli egemenliğini koruma yolunu seçmiş, kendi geleceğini tayin ederek, buna uygun politikalar uygulayabilen milli mefkûrelere sahip bir devlet. 20’inci yüzyılın sonlarında dünyadaki köklü ve hızlı gelişmeler, Türkiye’ye hem farklı sorumluluklar yüklemekte, hem de yeni fırsatlar sunmakta.

195 dünya ülkesi içinde nüfusu ile 16’ıncı, coğrafi genişliği ile 32’inci ve ekonomik gücü ile 16’ıncı sırada olan Türkiye, aynı zamanda Avrupa, Asya, Balkan, Kafkas, Ortadoğu, Akdeniz ve Karadeniz ülkesi olma özelliği taşıyor. Türkiye; Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’da Türkçe konuşan 300 milyonluk bir nüfusun merkezinde ve dünya doğal enerji kaynaklarının % 70’i Türkiye ve komşu coğrafyalarında yer almakta. Türkiye, Avrupa’yı Asya’ya bağlayan Avrasya kuşağındaki merkez konumuyla da, politik, güvenlik ve ekonomik açılardan büyük bir rol ve önem kazanmış durumda. Türkiye aynı anda NATO, Avrupa Konseyi, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ), Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı (ECO), G-20 ve İslam Konferansı Örgütü (İKO) üyesi olan tek devlet.

İçinde olduğumuz yeni yüzyıl Türkiye ve Türk İslam dünyası için çok önemli fırsatlar sunmakta. Türkiye’nin önüne çıkan fırsatları iyi değerlendirmesi sadece Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı değil 300 milyonluk Türk dünyası ve 2 milyarlık İslam dünyasına karşı da sorumluluğudur. Türkiye bu takdirde, bölgesel ve küresel güçler arasında dünyada etkin bir role kavuşarak müteakiben Türk ve İslam Birliği içinde konumunun geliştirilmesi de mümkün olacaktır.

Türkiye, jeopolitik ve jeostratejik konumu nedeniyle sürekli bir tehdide maruz kalıyor. Bu tehdidi oluşturan veya oluşturacak olan güçler, hedeflerine ulaşmak için değişik yol ve yöntemler denemekte. Terör ve güvenlik nedeni ile de dış politikalarımız sekteye uğruyor. Türkiye’nin güvenlik ve terör sorunları her zaman dış politikasının önünde bir engel ve daha bağımsız bir dış politika anlayışı ile birlikte askeri aktivizm kaçınılmaz hale gelmiş durumda. Suriye ‘deki etkin rolünü artıran Türkiye ortak bir plan dâhilinde bölgesel güvenliğin sağlanması ile birlikte komşu coğrafyalar için de kültürel ve ekonomik kapsamlı atılımlar yapmalı. Bununla birlikte Balkanlardan Uzak Doğuya kadar uzanan bir perspektifle yepyeni işbirliği ve dayanışma imkânları geliştiren Türkiye’nin bu açılımlarını genişleterek geliştirmesi liderlik konumunu da destekleyecek.

Güçlü ve dış etkilere mukavemet gösteren bir güvenlik sistemi için öncelikle en az ABD, İngiltere ve Almanya’daki kadar güçlü bir devlet ve ekonomi yapılanmasına ihtiyacımız var. Bununla birlikte devletin tüm yapısal fonksiyonlarının değişikliklere gereksinimi bulunuyor. Türkiye, 21. yüzyılın en dinamik alanlarından birisi olacağı belli olan Avrasya’nın oluşmasında siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, askeri öncülüğü üstlenerek, yeni misyonu ile yön verebilecek bir sisteme kavuşmalı. Geleceğin Türkiye’sinin stratejik vizyonunu sağlayabilecek, stratejik muhakeme oluşturacak kadroların yetiştirilmesi ve kurumsal yapıların organize edilmesi; beklenmedik gelişmeler karşısında milli ve manevi çıkarlarımızı gözeten birbirine alternatif olacak fikirlerin üretilmesi gerekmekte.  Türkiye’nin yeni sistem ile birlikte geleceği için uzun dönemli stratejik hedeflerin belirlenerek bu hedefleri gerçekleştirebilecek konumlandırmalar yapılması şart.