Ortaçağ haçlı seferlerinin temelinde yatan İslam düşmanlığı Avrupa ve kilise için bir fobi etkisi göstermiştir. Psikolojik davranış bozukluklarının en yaygın hali olan fobiler akıldışı korkular olarak ifade ediliyor. Korkulanın etkisi ile kişinin kontrolden çıkarak, korkular ileri derecede takıntı halini alıp fobiye dönüşebilmekte. Neticede fobi tedavi edilmesi gereken bir tür psikolojik hastalık. Aynı zamanda fobi/fobia korkunun yanı sıra vakıa, nesneye karşı bir çeşit kin ve nefret besleme anlamını da içeriyor. Avrupa’da başlayıp şimdilerde Amerika’da salgın haline gelmiş İslam ve Müslümanlar’a karşı duyulan nefret  ‘İslamofobi’ olarak adlandırılmakta. O halde “İslamofobi” de tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlık olarak tanımlanabilir.

Batının bu hastalığı her ne kadar yeni zannedilse de kökenleri Endülüs’e kadar dayanıyor. Arapların İspanya’yı fethi ile başlayıp Osmanlı’nın Avrupa’nın kalbine ilerlemesi ile birlikte Batı için İslam bir takıntı haline gelmiş durumda. 9 kez denenmiş Haçlı seferleri ve nihayetinde 10. haçlı seferi olarak niteleyebileceğimiz 1. Dünya Savaşı’na kadar süren bu Batılı hastalık 1990’lara kadar durağan bir evrede devam etmekteydi. Soğuk Savaş sonrası SSCB’nin dağılması ile birlikte değişen yenidünya düzeni içerisinde komünizm yerine ikame edilecek yeni bir düşman gerekiyordu. Aranılan  düşman kitleler üzerinde hemen tesir edip kabul görecek ve içlerindeki kin ve nefret duygularını tekrardan uyaracak nitelikte olmalıydı.

Amerika ve müttefiki Avrupa, yıkılan komünist bloğu yerine aradığı yeni düşman için fikir birliğine vardığında körfez savaşı ile başlayan süreç müdahaleye dâhil olan Batıl’ın ülkelerinin çokluğu ile dikkat çekti. 1990’lı yıllardan itibaren bu ülkelerde yaşayan Müslümanlara karşı uygulanan ayırımcılık, dışlama ve fiziki saldırılar da artarak  sürdürüldü. Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’de hızla yükselen İslam/Müslüman düşmanlığı, Almanya, Avusturya, İngiltere, Hollanda ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde de giderek yayıldı. Avrupa Birliği ülkelerinde yükselerek devam eden İslam düşmanlığı son dönem içerisinde aşırı sağ partiler içinde oy potansiyeli olarak kullanılmakta. Avrupa’da yükselişe geçen bu partiler artık iktidar veya iktidar ortağı konumuna gelmiş vaziyette.

Sosyal ve ekonomik ayrımcılığının neticesinde kültürel farklılık olarak empoze edilen hoşgörüsüzlük, Batı’nın bünyesinde 1500 yıldır yerleşik kronik ‘İslamofobi’ hastalığının bir tezahürü. 21.yy’da hortlatılan Avrupa’nın kronik hastalığı İslamofobi/İslam düşmanlığı her geçen gün haddi aşan saldıralar ve yasaklarla dünyada salgın halinde devam ediyor.

Selahattin Eyyubi’nin yeniden sağladığı İslam birliği ve devamında  Osmanlı Devletinin asırlarca koruduğu birlik bu hastalığın yıkımı ve salgını karşısında nasıl set olduysa bugün de böyle bir birliğin Müslümanlar tarafından sağlanması hayati önem taşıyor. İslamofobi’nin tedavisi için İslam’ın adalet ve ihsan özelliklerinin Batı’l hastalığının ötekileştirme ve yıkım komplikasyonlarına karşı kullanılması sağlıklı dünya ve huzurlu bir toplum için şarttır. İslam, hakkaniyet özellikleri tesisi ile parlak yüzüne sırtını dönerek kendi karanlıklarında kaybolanlara da ışık olmaya devam ederek, yüzünü kendisine çeviren herkes için sonsuz ve sınırsız bir aydınlanma kaynağı olmayı sürdürecektir…