“Ve ize’l-cibâlu suyyirat.”
“Dağlar yürütüldüğünde…” (Tekvîr, 81/3)
Dağlar vardı…
Yerinden oynamaz zannedilen.
Başını göğe kaldıran, kendini ebedî sanan.
Devletler vardı…
Kuruldukları gün,
“Bu sistem sonsuza kadar yaşar.” dediler.
Güçler vardı…
Toprağa kök salmış gibi.
Gövdesiyle gururlanan, köküyle övünen.
Sonra?
Dağlar yürümeye başladı.
Zemini çatladı, gövdesi eğildi, heybeti sarsıldı.
Devletler çökmeye başladı.
Ordular darmadağın oldu.
Kanunlar paslandı.
Adalet heybeleri boşaldı.
Sistemler çöktü.
Adına “nizam” dedikleri şey,
bir kâğıttan kule çıktı.
Ayette ne diyordu?
“Dağlar yürütüldüğünde…”
Yani:
Yıkılmaz zannedilen devletler,
çöküş sarsıntısına tutulacak.
Yenilmez sanılan güçler,
kendi yüklerinin altında ezilecek.
Kırılmaz denilen sistemler,
bir bardak su gibi devrilecek.
Bugün?
Çökmeye başlayan koca koca yapılar…
Darmadağın olan devlet organizasyonları…
İçten içe kokuşan sistemler…
Hepsi ayetin ta kendisi.
Hepsi yürütülen dağlardan ibaret.
Ve biz biliyoruz:
Her dağın bir vâdisi olur,
her devletin bir çöküş zamanı.
Bugün yürüyen sadece dağlar değil,
sistemlerin gömüldüğü bir çağ.
Selam ve dua ile...
Fiemanillah.