Geçen hafta “Güler yüzlü insanların ülkesi: Endonezya” başlığıyla Endonezya izlenimlerimi aktarmıştım. Uzak Asya’nın en büyük ve güçlü ülkelerinden birisi Endonezya ile Türkiye ilişkilerinin bu sene 75. yılı. Bu, 1945 yılında kurulan ve 1950 yılında Endonezya Cumhuriyeti adını alan devletle olan ilişkilerin tarihidir. Oysa Endonezya ile ilişkilerimiz 1500’lü yıllara, Kanûnî dönemine kadar uzanmaktadır. Yani yaklaşık 500 senelik ilişkiden söz ediyoruz.
Endonezya kısa dönemler hâlinde Portekiz, Fransız, İngiliz işgalinde kaldıktan sonra 350 yıl Hollanda sömürgesi olmuştur. Emperyalistler bu bölgeye gelmeden önce Yemenli tüccarlar, 1200’lü yıllarda buraya gelerek halkın İslamiyet’le tanışmasını sağlamışlardır. Hint Müslümanlarının da bölgeye geldikleri biliniyor. O nedenle Hindistan’da yaşayan Türkler, ilk gidenlerdir. Ancak kayıtlara dayalı bilinen ilk ilişkiler, Portekizlerin Malaka Boğazı’nı ele geçirmesi üzerine Açe Sultanlığı’nın Osmanlı’dan yardım istemesiyle başlar.
Sumatra Adası’ndaki Açe Sultanı Alaeddin, Kanûnî Sultan Süleyman’a bir heyet gönderir. Bu heyet çeşitli hediye ve biber yüklü bir gemiyle İstanbul’a gelir ancak Kanûnî Macaristan’a sefere çıkmıştır. Heyet uzun zaman İstanbul’da bekler, yanlarındaki biberleri satarak geçimlerini sağlarlar ve yanlarında sadece bir torba biber kalır. Kanûnî Zigetvar’da ölünce Şehzade Selim (Yavuz) sultan olur. Bir cuma selamlığında kıyafetleri farklı olan elçiler, sultanın dikkatini çeker. Onları yanına çağırır. Elçiler durumu anlatarak yanlarında kalan hediyeleri takdim ederler. Sultan çok memnun olur. Açe’ye yardım sözü verir. Kurtoğlu Hızır Reis, bu işle görevlendirilir. Çok sayıda gemi, mühimmat ve askerle yola çıkılır ancak Yemen’de çıkan isyan nedeniyle daha az sayıda gemi Açe’ye yardım götürür.
Gönderilen askerler devlet düzeni ve ordunun yapılanmasına katkı sağlamışlardır. Sultan İskender Muda zamanında da yardımlar sürmüştür. Gönderilen toplar ve teçhizat, yapılan savaşlarda büyük destek olmuştur. Açe’ye yerleşen Türklerin mezarları, Bitay köyünde bulunmaktadır. Gönderilen toplardan kalanlar ise Hollanda müzelerine götürülmüştür.
Açe sultanları fırsatını buldukça Osmanlı’dan yardım talep etmiş; hatta devlete bağlılıklarını beyan etmişlerdir. Ancak derler ya “Gözden ırak gönülden uzak”, 10 bin kilometre uzağa yardım göndermek, ilişkileri devamlı sürdürmek hiç de kolay olamamıştır. Hacca gelen Endonezyalı hacılar bir fırsatını bularak payitaht İstanbul’a ulaşmış, yaşadıkları sıkıntıları anlatmışlardır. Açeliler çocuklarının eğitimi için Osmanlı’yı tercih etmişlerdir. Sultan Abdülmecit, Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamit zamanlarında Açeliler yardım için heyetler göndermişler ama karışıklıklar sebebiyle onlara yeterince ilgi gösterilememiştir.
21 yıl önce 2004’te Hint Okyanusu’nda yaşanan 9,1 şiddetindeki depremden sonra ortaya çıkan tsunamide Banda Açe yerle bir olmuş ve yaklaşık 250 bin insan ölmüştü. 2005 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la gittiğimizde İskender Muda Havaalanı’na inmiştik. Manzara korkunçtu. Bütün evler yıkılmış, suyun üstü ağaç denizi hâline gelmişti. Bu büyük felaketten kurtulan tek bina Baiturrahim Camisi olmuştu. Türk bayrağından esinlenerek kırmızı zemin üzerine ay yıldızlı yapılan bayrak, iki kardeş halkın mesafeler uzak olsa da gönül ve vatan birliğinin nişanesi olarak dalgalanmaya devam ediyor.
Son yıllarda giderek ivmesi artan Endonezya-Türkiye ilişkileri yeni ve güzel bir döneme giriyor. İki kardeş ülkenin yakın iş birliği, dünyanın huzur ve barışı için de elzem görünüyor. Alınacak çok mesafe, yapılacak çok iş var…