Yine çok yoğun, hızlı ve acılı gündemlerden geçiyoruz. Geçtiğimiz Cumartesi günü Ankara’da gerçekleştirilen Cumhuriyet tarihinin en kanlı katliamı bir anda gündemleri alt üst etti. Daha olayın şoku atlatılmadan birilerinin attığı “katil devlet” sloganları, o birilerinin kurulmuş bir zemberek misali hazırolda beklediklerinin bir göstergesiydi. Ankara saldırısı, o birilerinin her ne hikmetse acelesi olduğu ve bazı şeylere karşı hiç sabrının kalmadığının bir göstergesi. Bu konu çok karmaşık ve bazı sebeplerden ötürü şu an üzerinde durmayacağım.
Genel anlamda aklınızın alabileceği her türlü yöntemle Türkiye’ye karşı girişilen savaşta yeni cepheler açılmaya çalışıldığını görebiliyoruz. Epey zamandır ciddi çatışmaların yaşanmadığı ülkemizde durup dururken 11 Temmuz’da KCK’nın eylemsizliği bitirdiğini ilan etmesinin asıl gerekçesi nedir? Öncelikle bunun sorgulanması gerekir.
Suriye’de Rusya’nın aktif olarak askeri müdahalelere girişmesi, hali hazırda İran ve figüranlarının zalim Esed rejimini ayakta tutmaya yetmediğinin bir göstergesi olarak gözlerimiz önüne serildi. Rusya’nın IŞİD bahanesini de aklı başında kimse ciddiye almıyor.
Rusya’nın Suriye’de fiili olarak askeri müdahalede bulunması ister istemez Aralık 79’daki Afganistan işgalini hafızalara getirdi. Şimdi birileri Afganistan ve Suriye’nin coğrafi konumundan başlayarak coğrafya dersi vermeye kalkabilir. Çok da umurumda değil. Rusya’nın Suriye’deki müdahalesini duyduğumda ilk aklıma gelen “Rusların Afganistan sendromu” oldu. ABD’nin Somali ve Irak’taki âkibetinin bir benzeri Ruslar için Suriye’de gerçekleşecek. Tıpkı ABD’nin değişik coğrafyalarda bin pişman olması gibi Allah’ın (cc) izniyle Ruslar da Suriye’ye girdiklerine pişman olacaklar.
Bazıları “Hazar Denizi’nden şu kadar füze attılar, şöyle gelişmiş silahları var” gibi kendilerince haklı mazeretler ileri sürebilirler. Ama Ruslar Afganistan’da nasıl zelil ve rezil olmuşsa Suriye’de yine aynı akıbete uğrayacaktır. Benim inancım bu yönde.
Suriye ile ilgili diğer önemli konu da PYD’nin savaş suçu işlemesi. Uluslararası Af Örgütü tarafından yayınlanan raporda, “Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü PKK’nın uzantısı PYD’nin kontrolündeki bölgelerde, Kürt olmayan Arap ve Türkmenlerin evleri yakılıyor, köylüler zorla yerlerinden ediliyor. Bu bir savaş suçu” deniliyor. Bu noktada bazılarına “günaydın” (!) demek geliyor içimden…
Yerli otomobil prototipinin tanıtımının hemen ardından malum “çalıntı/alıntı” tartışması başladı. Bu tartışmayı başlatanların niyetini kullandıkları cümlelerden anlamamak için birazcık saf olmak gerekir. Bugüne kadar hiç söylenmemiş olanı söylemek, hiç yapılmamış olanı yapmak Miladi 2015 yılına gelindiğinde mümkün müdür?
Mesele, eskilerin tabiriyle “üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek” girişimidir. Her yeni şeye eleştirel bakmak elbette mümkündür. Pek tabiidir ki, hiçbir şey eleştirilemez ve lâ yüs’el değildir. En iyiye, en güzele ve en doğruya ulaşmak için zaten yapılması gereken şeylerdir; eleştiri ve sorgulama.
Alay etmek, dalga geçmek, aşağılamak eleştiri sınıfına girmez. Ama huylu huyundan vazgeçmiyor. Bundan yarım yüzyıl önce rahmetli Necmettin Erbakan’ın Milli Otomobil Projesi “Devrim” de aynı bugün olduğu gibi sabote edilmiş, hafife alınmıştı. Aynı cephe bu kez başarılı olamayacak. Her alanda güzel günlerin gecikmeyeceği inancıyla gönlünüzden güzellikler eksik olmasın, dostça ve sevgiyle kalın.