İnsanlık tarihini milyonlarca yılla ifade edilir ama yazılı kaynaklar daha bir kaç bin yıldan öteye geçmez. Ve onların sayısı da çok ama çok azdır. Daha sonra yazma eserler, matbaanın bulunmasıyla çoğaltılan eserler, teknolojinin gelişmesiyle iletişim ve haberleşme kanallarının çok ama çok hızlı artması, anında sesli ve görüntülü bir şekilde dünyanın bir ucundan diğerine ulaşmak artık hepimiz için sıradan bir hal aldı.

Hele de yazılı, görüntülü belgelere ulaşmak cep telefonlarımızla beraber bir tıka bakıyor. İstediğiniz sese, cep telefonu ya da bilgisayarlarla ulaşmak çok ama çok kolay. Yani aklınıza takılan bir soru olduğu zaman sağlam ve güvenilir kaynaklarla her bilgiye ve belgeye ulaşmak çok ama çok basitleşti.

Peki o zaman şu anda yaşadığımız bu bilgi, belge kirliği, yalan, iftira haberler, algı oluşturmalar, zihni zorlamalar, aklı kurcalamalar, insanı şüpheye düşüren yazı, resim, fotoğraflara ne demeli. Önceden bir şeyi duyar, söyleyen göre itimat eder ya da önemsemezdik. Ama şimdi neden insanlar teknolojinin iletişim imkânlarından doğru bir şekilde yararlanmak yerine, doğruluğunu ve kaynağını araştırmadan facede, tiviterdeki yalan, yanlış uydurma fotoşop bilgi, belge ve resimlere inanıyor.

Facede,tiviterde, internet medyasının çoğunda bir birinden alınmış yalan sözler, yalan bilgiler, uydurma fotoğraf ve resimler konuşmalara ve yazılara kaynak yapılıp tekrar başka yalanlara ve iftiralara kaynak yapılıyor.

Birkaç örnek. Tayyip Erdoğan için dünyanın sayılı zengini yalanını adeta efsaneleştirdiler. Belge isteyince sanal alemdeki kendi yalan haberlerini kaynak gösterdiler. Cumhurbaşkanlığı külliyesindeki klozeti altın dediler, ispat et deyince yine kendi yalancı gazetelerinin yazdıklarını kaynak gösterdiler. Külliyedeki sıradan masayı saltanat masası diye haberleştirdiler, o da yalan çıkınca,yine kendi yalanlarını kaynak gösterdiler. Abdullah Gül’ün oğlunun gemi almasına ise tahammül edemeyip, gemicik diye kara propaganda malzemesi yaptılar. Ağababaların işletmelerine aldıkları reklamlarla toz kondurmadılar ama Anadolu sermayesinden biri bir iş yapmaya kalktı mı ne İŞİDCİLİĞİ kaldı ne de PKKLILIĞI. Sakallı ciğerciyi İŞİD elebaşı yapmaktan çekinmediler.

Tayyip Erdoğan düşmanlığı yapanlar demokrasi kahramanı, aydın, entelektüel sayılırken Erdoğan’ı hainlere ve işbirlikçilerine karşı savunan gazeteciler ve aydınlar yalama ve besleme diye aşağıladılar.  Referanduma evet diyenler Erdoğan yalakası diye ifade edilirken hayır diyenler demokrasi kahramanı ilan ediliyorlar.

Kimi işletmeleri Erdoğan’ın yakını diye itibarsızlaştırdılar kimini de eğer sahibi doğulu bir işadamıysa Emine Erdoğan ortağı diye itibarsızlaştırdılar. Kendi yaptıkları sahtekarlıklar, bankaları hortumlamaları, usulsüz kredileri, yolsuzlukları, ihanetleri, milletin ve devleti karalamaları meşru oldu Ama ne zaman milletin içinden bir siyasetçi çıktı ve bunların inlerine girdi, hesaplarını bozdu, beslendikleri pisliklere çomak soktu. İşte bunlar viyaklamaya başladılar. Kendi mevzi ve itibarlarını kaybettikçe bunu vatan elden gidiyor propagandasına dönüştürdüler.

Tabi ki bunlar rahat durmayacak, her türlü yalanı, iftirayı üretmeye devam edecekler. Sanal alem üzerinden algılarına devam edecekler. Masa başında ürettikleri yalanları süsleyip püsleyip milletin aklını karıştırmaya devam edecekler. İşte hep birlikte meydanlarda, iş yerlerinde, hatta evlerimizde, sanal alemde sözle, yazıyla, belgeyle ama doğruluktan şaşmadan bu yalanlara, bu iftiralara karşı mücadelemizi sürdürmeliyiz. Necip Fazıl üstadımızın deyişiyle:

Allah’a hakikatten yola çıkmak, meşakkat;

Allah’tan yola çıkıp varılan şey, hakikat…