Hayvanların haklarını korumada, onlara zarar vermeye, işkence ve zulme eğilimli insanları durdurup dizginleyecek, caydıracak birçok yol ve sistem vardır. Bu yollar bu konuyu düzenleyen bir hukuk sistemi, ilköğrenimden itibaren insan/hayvan/çevre hassasiyeti verecek bir eğitim; diğer varlıklara yaklaşımı çocukluktan itibaren veren bir aile terbiyesi ve görgüsü etkilidir. Hayvanlara karşı da merhametli davranan insanlar bu üç unsurdan (hukuk, eğitim, görgü, inanç) farklı derece ve ölçülerde etkilenmiştir. Kimimiz tamamından, kimimiz sadece bunlardan birisinin bize sağladığı ve farkında olmadığımız birikimle hayvanlara da zarar vermemeyi seçeriz. Bütün bu dayanaklar zaman içinde, hayvanları koruyan bir kültür ve geleneği, ailelerden, toplumdan veya hukuk siteminden tevarüsle bir merhamet kültürüne dönüştürebilir/ veya bazen de dönüştüremez.

Hukuk sistemleri hayvanların haklarını, caydırma usulüyle, adli ve idari cezalar aracılığı ile engellemeye çalışır.  Bazen hukuk sistemleri, ortaya çıkan zararın tazmini ve maddi yükümlülükleri zararı veren kişiye misliyle yükler.  Fakat maalesef zulme eğilimli ve cehalet bataklığındaki bir insan için hukuk sistemleri ne kadar zorlayıcı olursa olsun caydırıcı olmayabiliyor.

Hiçbir eğitimi, kültürü ve inanç değeri olmayan; veya olsa bile psikolojik veya psikanalitik sebeplerle hayvanlar üzerinde gücünü ispatlamaya çalışan zavallılar her zaman çıkabilir. Bazen de tam aksine, hiçbir eğitimi, kültür ve inanç değeri olmayan bir kişinin hayvanlara karşı merhametli olabildiğini görebiliriz. Veya iyi bir eğitim almış ancak insana, hayvana ve çevreye karşı saygısız; aynı şekilde hukuk sisteminden çekinmeyen insanlarla da karşılaşabiliriz.

Bu durumda, insanın, hayvanın ve nesnenin hakkını koruyan bir hukuk sisteminin ya da iyi bir eğitimin tek başına problemleri çözmesi imkânı olmadığı gözlem ve tecrübelerle sabit.  O halde, koruyucu bir hukuk sistemi yanında evreni, çevreyi, insanı, hayvanı ve nesneleri fiziki anlamlarının ötesinde anlamlandırabilecek ve onlara değer verecek bir eğitimin sunulması da gerekli. Bazen minimum bir standart sayılabilecek temel bir “çevre bilinci” bile insanın kendisi dışındaki diğer varlıklarla empati kurabilmesi ve onlara değer verebilmesi için önemli bir başlangıç.

Bütün sayılan unsurların gelişmesinde hayvanlara nasıl davranılacağını da gösteren Vahy’in uygulamasının açık bir etkisi vardır. Hayvanlara sevgi ve merhametin, onlara karşı tutumumun kaynaklarını aradığımda, bir yandan aile terbiyesini ve diğer yandan aileyi de besleyen gelenek ve görgünün inanç temelli olduğunu düşünüyorum.

Varlığa gerçek değerini veren ve anlamamıza yardımcı olan vahiy, insanın insana, hayvana ve eşyaya zulme etmesini, hoyratça davranmasını, adalet ve ölçüden sapmasını onlarca ayrı uyarı ve kural ile yasaklıyor. Tabii ki, insanların yalnızca bir kısmı bu emirlere ve yasaklara yürekten inanarak hayatlarına uygulayarak yaşıyorlar. Söylemden eyleme geçmek her babayiğidin harcı değil… Teoriden işin pratiğine inildiğinde, insanların teoriyi hayatlarına geçirememeleri, öncelikle takipçilerin problemi olarak görülmeli.      

Şimdi de, inancımızın hayvanlara muameleye dair uygulamasına Peygamberimizin hayatından örneklerle değinmek istiyorum:

Hazreti Peygamberin meşhur ifadesindeki “merhamet etmeyene merhamet olunmaz” kuralı temel bir ilkeyi ortaya koymuştur. Buna göre, gökyüzünün şefkat ve merhametine layık olmak için canlılara karşı merhamet ve şefkat ile yaklaşmak gerekir.  Bu ana kural yanında, hayvanlara dair doğrudan örnek olaylar üzerinden konulan kurallar dikkat çekiyor.

Hz. Peygamber, her bir yaşanan olay üzerine hayvanların insanlara geçen haklarının olduğunu; hayvanlara eziyet eden, onların canını yakan, aç susuz bırakan insanların ahirette daha ağır şekilde cezalandırılacaklarını, emir ve yasaklarla insanlara bildirmiştir.

Hz. Peygamber örnek olaylar üzerinden aşağıdakileri açıkça yasaklamıştır:

Yavru kuşları yuvalarından alarak eziyet etmek,Hayvanları dövüştürmek,Hayvanları canlı hedef olarak nişan taliminde kullanmak,Binek hayvanlarını yolda üzerlerinde binerek bekletmek ve o durumdayken sohbet etmek, oyalanmakİhtiyaç için değil, sadece zevk ve spor için hayvanları öldürmek veya avlanmak,Onlara işkence ve eziyet etmek,Yüzlerini dağlamak,

Bir de bunların aksine, hayvanlara iyi davranan, iyilik yapan insanların ödüllendirileceği Hadislerde söylenerek teşvik edilmiştir. Mesela, kötü bir kadının susuz bir köpeğe su vermek için kuyuya inerek ayakkabısıyla susuz kalan hayvanı sulamasının cennetlik olmasına sebep olacak bir iş olduğundan bir Hadisi Şerif’te övgüyle bahsedilmiştir. Yine, Bugün bile çoğu yerde gösterilmeyen bir incelik olarak hayvanların sütlerinin yavrularına bırakılmayacak kadar sağılmasını yasaklamış ve yavruların hakkının bırakılmasını teşvik etmiştir.

Hz Peygamber’in hayatı, insana, hayvana ve bütün varlığa karşı şefkat, merhamet ve saygının örnekleriyle doludur ve izleyicilerine de aynı insani duruşu ve inceliği teşvik etmiştir. Onun yol arkadaşlarından “kediciğin babası” olarak bilinen Ebu Hureyre’nin, elbisesinin eteğinde uyuyakalan kedileri rahatsız etmemek için eteğini kestiği naklini hepimiz biliriz.

Özetle söylemek gerekirse İnsanoğlu, hayvanlara zarar vermeme yolunu gönüllü veya gönülsüz olarak seçebilir. Hukuk yaptırımlar yoluyla, eğitim ikna yoluyla, inanç ise ikna ve tecziye yoluyla hayvanlara zarar verilmesini engellemeye çalışır. Açıkçası, bütün bu bağlayıcı dayanaklardan mahrum olan bir insanın diğer varlıklara zarar vermesini durduracak, caydıracak başka bir mekanizma da olmasa gerek.