İnsanoğlu, çözülmesi zor, karmaşık bir muamma...
Kimi zaman en sert fırtınalara, en ağır baskılara kafa tutar da, bir tatlı bakışla, samimi bir dokunuşla yerle yeksan olur.
İşte bu beşeri muammanın şifresini, asırlar öncesinin irfan süzgecinden geçip gelen o üç kelimelik kadim hakikat ne de güzel özetlemiş:
"İnsan ihsanın kölesidir."
Nedir ihsan?
Sadece bir yoksulun avucuna para sıkıştırmak mıdır?
İhsan; Allah görüyor gibi hareket etmek, bu hal üzere iyilik etmek, bir işi en güzel şekliyle yapmaktır.
Ama en çok da, bir gönle karşılık beklemeden dokunmaktır.
Bir yaraya merhem olmak, düşeni kaldırmak, bir tebessümü sadaka bilmektir.
Hesap kitap yapmadan, "bana ne faydası var" demeden, sırf Yaradan'ın hatırına yaratılana yöneltilen o saf iyilik halidir.
İşte insan, fıtratı gereği bu saf iyiliğin karşısında savunmasızdır.
Kibri dağları aşsa, enaniyeti zırh gibi bedenini kaplasa da, samimi bir ihsan gördüğünde o zırh delinir, o kibir kuleleri yıkılır.
Çünkü ihsan, direkt kalbe hitap eder.
Aklı devre dışı bırakır, ruhun en ince tellerini titretir.
Bu kadim ifadedeki "kölelik" tabiri, elbette ki zincirlerle bağlanan, iradesi elinden alınmış bir esaret değildir.
Bu, gönüllü bir teslimiyettir.
Minnet duygusunun, vefanın getirdiği o tatlı ve kaçınılmaz mecburiyettir.
Bile isteye teslim olmaktır.
Zorbalıkla, güçle, tehditle insanların bedenlerini teslim alabilirsiniz belki, bir süre için başlarını eğdirebilirsiniz; ama ruhlarını asla...
Ruhun ve kalbin teslimiyeti, ancak ve ancak ihsanla, lütufla, keremle mümkündür.
Bir gönül kalesini içten fethetmenin yegane yolu, oraya bir iyilik tohumu ekmektir.
Günümüz dünyası, ne yazık ki her ilişkinin bir "al-ver" dengesi, bir menfaat terazisi üzerine kurulduğu devasa bir pazar yerine dönmüş durumda.
Herkesin kendi çıkarının peşinde koştuğu bu hengamede, bu kadim hakikati ne çok ihmal ediyoruz.
Oysa ki, katılaşmış kalpleri yumuşatacak, buz tutmuş ilişkileri eritecek, aramızdaki o soğuk mesafeleri kapatacak yegane ateş, karşılıksız yapılan iyiliktir.
Yani ihsan.
Demem o ki; insan kazanmak, gönül yapmak, şu fani dünyada hoş bir sada bırakmak istiyorsak, yolumuz ihsandan mutlaka geçmeli.
Kaba kuvvetin değil, nezaketin; hesabın değil, hasbiliğin gücüne inanmalıyız.
Yapılan hiçbir iyilik zayi olmaz.
Gönüllere atılan ihsan ilmeği, en katı kalpleri bile çözer, kendine bağlar.
Hakikat değişmez: İnsan, iyiliğin, güzelliğin ve ihsanın meftunudur.