Ülkelerin ekonomik gelişmişliklerine bakıldığı zaman ekonomi anlamında ileride olmak ile ülke içerisindeki vatandaşların yaşam kaliteleri ve sosyal refah düzeylerinin birbirine paralel olduğunu görürüz.

Avrupa ekonomilerindeki Almanya, İsviçre, İsveç vb. birçok ülke ile Uzakdoğu da Japonya örneği bu paralelliğin en iyi örneklenebileceği ülkelerin başında gelmektedir.

Bu gibi ülkelerde ülke insanının yaşam düzeyi birbirine yakındır insanlar arasındaki gelir düzeylerinde öyle uçurum farklar yoktur ve devlet sosyal yönünü her zaman ön plana çıkarmaktadır.

Gelir düzeyindeki birbirine yakınlık ve sosyal refahtan maksimum düzeyde yararlanabilen toplumlarda ekonomik yapılanmalarda her zaman güçlü bir konumda ve durumdadır.

Huzur kavramını ülkeler düzeyinde ekonomi kavramı ile yakından ilişkilendirebilmek mümkündür.

Öyle ki vatandaşlarının arasındaki sosyal, mezhepsel, dinsel, kültürel farklılıkları bir farklılık olarak değil de bir zenginlik unsuru olarak görebilen ülkelerin ekonomik iskeletlerinin güçlü olduğuna çok rahat bir şekilde şahit olabiliriz.

1. Dünya Savaşı’ndan çok büyük yaralar alarak çıkmış taş üstünde taş kalmayacak şekilde zararlarla karşı karşıya kalmış bir Almanya nın insanlık tarihinde çok büyük bir zaman sayılmayacak yaklaşık 45-50 yıllık gibi bir periyotta dünyanın ekonomi devleri arasında yer aldığını görmek farklı devletlerden insanların getirilerek çalıştırılması sonucu ekonominin bu şekilde güçlenmesinin farkına varabilmek Almanların ekonomi yönlerinin yanında sosyal yönlerinin de ne denli güçlü olduğunu gösteren bir gösterge niteliğindedir.

Bırakın sadece doğu ve batı Almanya nın farklı yönlerini içerisinde barındıran insanların bir arada çalışmasını yurtdışından başta Türkiye den olmak üzere o dönemin (1960-1970’ler) birçok az gelişmiş ülkesinden gelen farklı özellikteki insanlar bir amaç uğruna çalıştırılmışlar ve ülke kalkınmışlık düzeyinde en üst noktalara gelmiştir.

Almanya bunu yapmıştır ve biz tarihin en derin köklerinden gelen bir millet olarak neden bunun daha iyisini yapmayalım.

Bizim bu kritik zamanda aramızdaki farklılıkları farklılık olarak değil zenginlik olarak görme gerekliliği bir kat daha artmış durumdadır.

Aynı zamanda bulunduğu coğrafyadan ötürü askeri, ekonomik ve sosyal olarak dışarıya bağımlılığımızın azalması kendi kaynaklarımızla kendi askeri, ekonomik ve sosyal yatırımlarımızı artırma zorunluluğumuzda bir kat daha artmış durumdadır.

Bu anlamda yapılan yatırımlarımız oldukça hızlı bir düzeyde artmaktadır.

Kardeşlik hukukumuzun artması gerektiği dönemlerde nasıl bir arada birlik olarak yaşadıysak bundan sonra da daha güçlü bir şekilde birbirimizle daha güçlü bir Türkiye yi inşa etmek için çalışmalıyız.

Bu anlamda dışarıdan dayatmalı ekonomik operasyonlara müsaade etmeyerek üretim ve rekabet gücümüzü artırıcı çalışmaların içerisinde bulunmak durumundayız.

Bu millet bu topraklar her şeyin en güzeline en şereflisine mazhar olmalıdır.