Yine bir yaz. Yine orman yangınları. Ve yine aynı cümle: “Ciğerlerimiz yanıyor.”

Ama bu kez sadece ağaçlar değil, insanlar da yanıyor. Evler, hayaller, yaşamlar… Hepsi bir kıvılcımla başlayan yangının içinde küle dönüyor. Bu sabah, ekran başında yangın görüntülerini izlerken gözüm bir noktada takılı kaldı. Gökyüzü dumanla örtülmüş, kuşlar yönünü şaşırmış, bir itfaiye eri yorgunluktan yere çökmüş. Yanı başında alevlerin içinden çıkardığı bir kirpi… Kıvrılmış, korkmuş. Belki annesini arıyor. Belki de “Bizi neden koruyamadınız?” diye soruyor.

Ne cevap verebiliriz ona? Çocukken annem bana ormanları anlatırdı. “Orman, sadece ağaç değil” derdi, “bir nefes, bir su, bir yaşamdır.” Şimdi o yaşamı biz ellerimizle yakıyoruz. Bazen bir sigara izmaritiyle, bazen kasıtla, çoğu zaman da umursamazlıkla… Son bir haftada 624 yangın! Ve hâlâ yanmakta olanlar var. İzmir’in Ödemiş ilçesinde yaşananlar yürek yakıyor. Alevler evlere kadar ulaştı, dört mahalle boşaltıldı. Yangın sırasında hayatını kaybeden yatalak bir dedenin haberi geldi az önce. Suçıktı Mahallesi’nde bir evin enkazında bulundu cansız bedeni. “O oradan çıkamadı ama belki torunları bir gün bu ateşin nasıl yandığını hatırlar” dedim kendi kendime.

Bu sadece bir doğa olayı değil. Bu, ihmallerin, duyarsızlıkların, vurdumduymazlığın faturası. Bir spiral makinesinden çıkan kıvılcımla başlayan yangın, birkaç saatte üç ilçeyi sardı. Buca’da, Çeşme’de, Ödemiş’te insanlar evlerinin önünde hortumla yangınla savaştı. Peki ya biz ne yaptık?

Sosyal medyada birkaç cümle yazmak, üç beğeniyle vicdan temizlemek yetiyor mu?

Yangınlarla savaşan kahramanlarımızın hâlini görüyoruz. Alevlerin içinde kalan itfaiyecinin “Cehennem oldu burası!” çığlığı kulaklarımızda çınlıyor. O çığlık aslında hepimize. “Bir daha olmasın!” diyen bir çığlık.

Ama her yaz yeniden başlıyoruz.

Tarım ve Orman Bakanı Yumaklı “Bu sadece bir doğa olayı değil, bir savaş” dedi. Haklı. Ama bu savaşı sadece devletin birimleri değil, toplum olarak hepimiz vermeliyiz. Ateş yakmayarak, doğayı hoyratça kullanmayarak, her çalının altındaki canlıyı düşünerek…

Orman sadece ağaç değildir. Orman, içine gömdüğümüz nice hikâyedir.

Küçük bir kız çocuğunun piknik yaptığı ağacın gölgesinde gülüşü vardır. Şehit düşen bir ormancının son görevi vardır. Ayıların yavrularını büyüttüğü güvenli bir vadidir. Belki de bir köylünün yıllardır sabah güneşiyle baktığı yamaçtır. Şimdi o yamacın yerinde duman var.

Bir süre sonra yağmurlar başlayacak, yangınlar sönecek. Ama yüreğimizdeki izler kalacak. Kuruyan toprağın üstüne bir tohum atar gibi yeniden başlayacağız. Fidanlar dikeceğiz, gözlerimiz dolu dolu. Ve her diktiğimiz fidanda bir söz olacak: “Seni yine koruyamadık, ama bu kez öğreneceğiz.”

Umut, küllerin içinden yeşerir. Ama önce yas tutmayı bilmemiz gerekir. Bugün ormanların yasını tutalım. Yanan bir ağacın, can veren bir kirpinin, duman altında kalan bir yaşlının… Sessizce içimizde büyüttüğümüz ama her yaz unuttuğumuz o büyük yangının… Unutmayalım: Doğa bizi affetmeye hazır. Ama biz birbirimizi affedecek miyiz?