Cânım İstanbul, ucuz kabadayılıklar taslayan kifayetsiz bir idarenin elinde harcanıyor.

Balon patladı…

Ama ne garip:

Afet bütçelerini ‘’tasarruf’’ kisvesiyle minimuma çektiler. Sel felaketini lüks yatlardan, deprem faciasını kayak merkezlerinden izlediler. Günler önce yapılan uyarılara rağmen umursanmayan, 16 milyonluk şehre kontak kapattıran, vatandaşı onlarca saat aynı yerde aç ve susuz halde mahsur bırakan kar krizini bile; İngiliz sefiriyle rakı-balık sofralarından, Cenevre’deki snowboard otellerinden takip ettiler…

İBB Kültür AŞ kitapçılarında Kandil’in propagandasını yapan kitaplar sattılar. Binlerce insanı haksız yere kovup, belediye bürokrasisine DHKP-C’li, PKK’lı, FETÖ’cü militanları topladılar. Adını da ‘’liyakat’’ koydular. Kültür merkezlerini terörist tiyatrolarına açtılar. Büyük çaplı tasarruf ve çevrecilik projelerini iptal edip, temel atmama törenleri düzenlediler…

Eski Türkiye’nin su kesintilerini İstanbul’a yeniden hatırlattılar. Haliç’i yeniden kokuttular. Kovid devri, toplu taşıma organizasyonlarındaki sefaletle geçti. Araç ve sefer ayılarını arttıracaklarına azalttılar. İnsanların el yordamıyla metrobüs yürüttüğü, İETT otobüslerinin bakımsızlıktan yolda kaldığı zamanları yaşıyoruz. Tekeri patlamış halde yarısı havada kalarak trafiğe karışan fiyakalı uçan otobüsler gördük…

Estetik niteliğinin dışında ekolojik sebeplere de dayanan dikey peyzaj mimarisi bile fazla geldi onlara. Çiçekleri söküp yerine ucube desenlerle boyanmış betonlar ekmeyi, ‘’İstanbul’u renklendiriyoruz’’ sloganlarıyla millete sattılar…

Yapmayıp yıktılar, yapılanın üstüne kondular, yiyip yedirdiler. ‘’İstanbul nimet nimet’’ naraları atıp, şehri en vahşi rantlara peşkeş çektiler. İBB’ye ait pek çok araziyi sattılar. ‘’Bedava ekmek-süt’’ diye bağırıp, ‘’ücretsiz ulaşım’’ çığlıkları attılar. Sonra her fırsatta hepsine fahiş zamlar yaptılar. Dışişleri’nden habersiz, yabancı bürokratlarla flörtleşip, İstanbul’da yabancı sermayeye borçlanma rekoru kırdılar…

Velhasıl, günlerce anlatılacak müthiş(!) bir belediyecilik hikâyesi var ortada.

Ama gel gelelim, görev süresi boyunca maaşlı ‘’ tatil’’ yapıp, ‘’beni engelliyorlar’’ diye ağlayan İBB Eş Genel Başkanı’nın tüm beceriksizlikleri, tüm ihanetleri, tüm rezillikleri bir mana ifade etmedi. Kalitesiz bir yönetmenin ifadesiyle güya ‘’biat kültürü olmayan’’ Türk solu, tüm bunları rağmen ‘’otobüs’’ten inmedi.

Şimdi ise tek bir kadının ismi ‘’en kralını’’ dahi otobüsten indirmeye yetiyor öyle mi?

Demek ki yetiyor.

Zira ‘’konjonktür’’ böyle gerektiriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında ‘’tuvalet terliğine’’ bile oy verecek kalabalıkların kızgınlığına aldanmayın. Onca kepazelikten gocunmayıp, atarlı atarlı sallanan parmaktan rahatsız olan güdümlü tiplere yeni bir balon verilecektir. Vız gelir tırıs gider.

Uçanı, kaçanı; bunlarda otobüs çok.

Birinden inip öbürüne binerler…