İsrail hükümeti Ekim ayının başından beri Kudüs’te, Batı Yaka’da, 1948’de işgal edilen topraklarda ve Gazze Şeridi sınırında süren intifâdayı bastırmada başarısız olunca uluslararası çevreler devreye girdi.

Filistinli direnişçilerin gerçekleştirdiği bıçaklama, otomobille çarpma ve ateş açma eylemleri nedeniyle endişeye kapılan ve korkularından adeta sokağa çıkamayan İsrailliler Netanyahu’dan güvenliği bir an önce sağlamasını istiyorlar.

Ne var ki, mevcut şartlarda Netanyahu’nun bunu başarmasına ve bireysel eylemlerin önüne geçebilmesine imkan yok.

Bu nedenle önce BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun bölgeye gelerek Netanyahu ve Abbas ile görüştü.

Filistin ve İsrail halkları ile liderlerine seslenerek şiddet eylemlerine son verme ve siyasi müzakerelere dönme çağrısında bulundu.

Ardından ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Amman’da Ürdün Kralı Abdullah ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ile intifâdaya son verilmesi konusunu ele aldı.

Tüm çabalar, İsrail toplumunu korkutan ve ekonomisine zarar vermeye başlayan intifâdanın daha fazla büyümeden bastırılmasını hedefliyor.

Filistinlileri patlama noktasına getiren sebepler ise – ucu İsrail’e dokunacağı için – görmezden geliniyor.

Bazı sorunlar çözülürken bile İsrail’in talepleri ve çıkarları dikkate alınıyor.

Kudüs İntifâdası’nın fitilini işgal güçlerinin ve Yahudi yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’ya düzenledikleri baskınların yoğunlaşması, Mescid-i Aksa’yı bölme planına hız verilmesi ateşlemişti.

Netanyahu, Mescid-i Aksa’daki mevcut durumun değiştirilmeyeceği sözünü verdi.

Fakat Netanyahu’ya güvenmek mümkün değil.

Amman’daki görüşmelerin ardından Kerry’nin ilan ettiği anlaşmaya göre, Mescid-i Aksa’ya İsrail tarafından kameralar yerleştirilecek ve işgal güçleri bu kameralarla Mescid-i Aksa’yı 24 saat gözetleyecek.

Müslümanlar Mescid-i Aksa’ya ibadet için girerken Yahudiler ise sadece ziyaret amacıyla girebilecek.

Yani Yahudi yerleşimcilerin ve onları koruma bahanesiyle işgal güçlerinin Mescid-i Aksa’ya düzenledikleri baskınlar devam edecek.

Mescid-i Aksa’yı bölme planı ise şimdilik ertelenmiş görünüyor.

Buna karşılık işgal güçleri, baskınlara direnen Filistinlileri yerleştirilecek kameralarla birer birer tespit edip dışarıda gözaltına alacak.

Daha da ötesi, İsrail’in Mescid-i Aksa’ya kamera yerleştirmesi anlaşmalar gereği Ürdün’ün kontrolünde olan Mescid-i Aksa’nın yönetimine işgal rejiminin ortak edilmesi anlamına geliyor.

Kısacası İsrail ödüllendiriliyor.

Öneri İsrail’den gelse Filistinliler buna şiddetle karşı çıkar.

Fakat Ürdün’den geldiği için aynı şiddette tepki göstermeleri mümkün değil.

Yine de, Mescid-i Aksa İmam ve Hatibi Şeyh İkrime Sabri, Filistinlilerin işgal güçleri tarafından Mescid-i Aksa’ya kameralar yerleştirilmesine izin vermeyeceklerini açıkladı.

Netanyahu, intifâdayı bastırmak için bir yandan BM ve ABD’yi devreye sokarken bir yandan da eylemleri önlemeye yönelik adımlar planlıyor.

Akıllı telefonlara yüklenecek bir programla saldırıya uğrayan veya kendini tehlikede hisseden İsraillinin tek bir tuşla işgal güçlerine yerini bildirmesi için yürütülen çalışma bunlardan biri.

Ne olursa olsun, intifâdanın devamına veya sona ermesine hayatlarını ortaya koyan Filistinli gençler karar verecek.