Sadece şiir okuyarak olur mu?

Yani, roman okumadan, hikâye okumadan, ilmi yayınlar, hatıratlar okumadan yahut film ve tiyatro izlemeden, müzik dinlemeden.

Üç beş gazete takip etmeden, birkaç edebiyat ve entelektüel derginin abonesi olmadan.

Elbette olmaz.

O halde nedir bu vaziyetiniz kardeşlerim?

Şairliğiniz Aziz Nesin şairliğini, Türkçeniz Reşat Nuri Türkçesini aşamıyor.

Orta mektep öğrencisi gibi cümle kurma hastalığını aşılayan müfredat edebiyat öğretmenlerinin nasihatlerinden kurtulun artık.

Cümlelerin sentaksını parçalayın, dağıtın. Yoz köylü, yoz taşralı romantizminden kurtulun, yaşadığınız varoşlardan çıkıp labirentlerinde kaybolduğunuz kentin hikâyesini, şiirini çığlıklayın.  

Cihanşümul İslâm’ın ruhuyla hayylayın.

Durumunuz hiç iç açıcı görünmüyor.

Sayın okuyucu, bu sözlerimi siz alınmayın üzerinize.

Şimdilik sözüm, şair ve yazar geçinen şair yazar bozuntularına.

Aslında şeytan döşen bir bir isimlerini diyor.

Göze alamadığımı sanmayın, kıyamıyorum.

Heyecanla elime aldığım yeni bir kitaptan bir paragraf okumadan heyecanım dibe vuruyor.

Resmen dökülüyor şiirler de, metinler de.

Heyecanlı, gümbür gümbür, yeni, yeni olmasa bile eskinin, klâsik olanın tozunu atan genç bir şair ve yazar yok. 

Dünyaya kafa tutan, dünyayı değiştirmek iddiası taşıyan.

Işıltılar taşıyan birkaç isim varsa da köşesinde ve kırgın.

Aksini iddia eden babayiğit varsa, gönderecek kitaplarını özenle okuyacak ve hakkaniyetli bir yazı döşeneceğim.

Bakıyorum da, biz vuruşmuşuz, yeni kuşak yorulmuş sanki.

Yazılan, çizilenler çelimsiz, maraz lâf kalabalıkları.

Beslenme sorunu yaşadıkları yazdıklarından açıkça anlaşılıyor.

Özellikle genç şairlerin yüzde doksanı hâlâ İsmet Özel şiiri klonluyor. 

Oysa, 70 yaşındaki İsmet Özel bile yeni bir şeyler denedi.

Herif hala bir delikanlı. Üstelik hiç de öyle kibirli filan takılmıyor.

“Benden sonra tek bir şair geldi”deyip gösterdiği rivayet edilen Süleyman Çobanoğlu’nun mısra sentaksı ve söyleyişine öykünen şiirler yazmayı bile denedi.

Süleyman Çobanoğlu’nu, nazarında kendinden sonra gelen tek şair kılan özellikler, Özel’in ona öykünerek yazdıklarını şiir kılmasa bile.

Bu yürekliliği ayıp da, yabana atılır da değil.

Özgü şiirler yazarak, özgün olmadan büyük şair olmayı başarmış İsmet Özel’in,özgün bir şiir karşısındaki heyecanını takdirden öteye geçirmiş olması ayrıca takdire şayandı.

Ne yazık ki, bu ne Süleyman Çobanoğlu’nun şiirini ihyâ etti ne de kendisini. 

Özel’in, şiirini okuyacak ‘Narodnik’ kalmadığı için şiiri bıraktığını söylemesiyle ‘Narodnik’ olmadıklarını öğrenmek, hayranlarını (fanları da diyebiliriz) bir kedere sürüklemiş midir bilmem ancak, ununu elemiş bir şairin şiiri bırakması bir kayıp sayılmaz.

Bizden bir şeyler götürmeyi (almayı da diyebiliriz) başarmış bir şairden, biz de bir şeyler almıştık (kopardık da diyebiliriz).

Ödeştik sayılır.

Şiiri iyi yazmış, “iyi” şiir yazmamış, “ontolojik sıkıntı” şiiriyle bir medeniyet şairi olarak anamayacağımız, beslenme kaynakları ağulu Özel’in, bir sarraf titizliğiyle seçtiği ağu gibi kelimelerle inşaa ettiği şiirlerini okumak, genç şairler için şart değil.

Zaten Narodnik bile değiller!