Türkiye’nin en kalabalık ve ekonomik açıdan en önemli şehri İstanbul, aynı zamanda deprem riski en yüksek metropollerden biri. Tarih boyunca pek çok büyük depreme sahne olan bu şehirde, bugün milyonlarca insanın yaşadığı binaların dayanıklılığı ve genel yapı güvenliği, kamuoyunun en önemli gündem maddelerinden biri. Peki İstanbul’daki binalar gerçekten ne kadar sağlam? Deprem riskine karşı ne kadar hazırlıklıyız?

Marmara Bölgesi, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın geçtiği kritik bir kuşakta bulunuyor. Bilim insanlarının ortak görüşüne göre, İstanbul’da yakın gelecekte büyük bir depremin olması neredeyse kaçınılmaz. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün verilerine göre, 7 ve üzeri şiddette bir deprem ihtimali yüksek. Bu gerçek, şehrin yapı stoğunun ne kadar sağlam olduğu sorusunu gündeme getiriyor.

İstanbul’da binaların önemli bir kısmı 1999 Marmara Depremi’nden önce yapılmış. O dönemki imar yönetmelikleri bugünkü kadar sıkı ve teknik açıdan gelişmiş değildi. Bu nedenle birçok eski yapı, depreme karşı oldukça zayıf. 1999 sonrası ise yönetmelikler güçlendirildi, yeni projelerde daha sağlam malzeme kullanımı ve mühendislik hesaplarına önem verildi. Ancak şehirde hala riskli yapıların bulunması büyük tehlike oluşturuyor.

2018 yılında yayınlanan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı raporları, İstanbul’da yaklaşık 600 bin binanın kentsel dönüşüm kapsamında yenilenmeye ihtiyacı olduğunu ortaya koydu. Bu binaların çoğu deprem yönetmeliklerine uygun değil ve acilen güçlendirilmesi veya yenilenmesi gerekiyor.

Son yıllarda İstanbul’da kentsel dönüşüm projeleri hız kazandı. Riskli yapıların yıkılarak yerine daha sağlam ve modern binaların inşa edilmesi hedefleniyor. Ancak bu süreç hem sosyal hem ekonomik açıdan zorluklar içeriyor. Yüksek kira ve konut fiyatları, dar gelirli vatandaşların dönüşüm alanlarından uzaklaşmasına neden oluyor. Ayrıca bazı dönüşüm projelerinde yapı kalitesinin yeterince denetlenmediği eleştirileri gündemde.

Kentsel dönüşüm, doğru uygulandığında İstanbul’un deprem riskine karşı en etkili savunması olabilir. Fakat bu, sadece beton kalitesi ve mühendislik hesaplarıyla sınırlı değil; aynı zamanda sosyal adalet, planlama ve eğitimle desteklenmeli.

İstanbul’daki yapıların sağlamlığı, sadece inşa edilen malzeme ve projeyle değil, aynı zamanda denetim mekanizmalarının etkinliğiyle de doğrudan ilişkili. Maalesef geçmişte birçok usulsüzlük ve denetimsizlik vakası kamuoyuna yansıdı. Ruhsatlandırma süreçlerindeki aksaklıklar, kaçak katlar, teknik şartnamelere uyumsuzluk gibi sorunlar riskleri artırıyor.

Gelişmiş ülkelerdeki gibi, bağımsız ve sıkı denetim mekanizmaları İstanbul için de olmazsa olmaz. Ayrıca, vatandaşların bilinçlendirilmesi, deprem sigortası gibi uygulamaların yaygınlaştırılması risklerin azaltılmasında önemli adımlar.

İstanbul’da binaların sağlamlığı konusunda tablo karışık. Yeni ve denetimli projeler sağlamlık anlamında umut verirken, eski yapı stoku büyük tehdit oluşturuyor. Kentsel dönüşüm kritik önemde ancak sosyo-ekonomik boyutları göz ardı edilmemeli. Denetimlerin güçlendirilmesi ve halkın bilinçlendirilmesi şart.

Her deprem, bir “uyarı”dır. İstanbul, bugün aldığı önlemlerle yarınki felaketin boyutunu azaltabilir ya da ihmaller devam ederse büyük bir trajediye kapı aralayabilir. Bu yüzden sadece binaların değil, şehir yönetimlerinin ve toplumun da sağlam olması gerekiyor.

İstanbul’da binalar ne kadar sağlam sorusunun cevabı, sadece mühendislik hesaplarında değil; bu soruya verilen toplumsal, siyasal ve ekonomik yanıtlarla şekilleniyor. Hepimiz için can güvenliği, şehir planlamasında öncelikli gündem olmaya devam etmeli.