İsrail'in önemli sağlık sistemlerini yok ettiği bir dönemde, hamile olan pek çok kadının hijyenik veya güvenli sağlık hizmetlerine erişimi bulunmuyor ve bu durum doğumdan sonra da devam ediyor.

7 Ekim'de İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşı başladığından bu yana Filistinliler üreme sağlığı hizmetlerinde tam bir felaketle karşı karşıya kaldı. Kuşatma, temel bakım ürünleri sıkıntısına yol açarak kadınları hijyenik ped yerine çadır bezlerini kullanmaya zorladı ve bu da onları ciddi enfeksiyonlar ve toksik şok sendromu riskiyle karşı karşıya bıraktı.

Gazze'ye ulaşan yardımlar nadiren hijyen ürünleri içeriyor ve pek çok ailenin akan suya ve tuvalete erişimi bulunmuyor.

GAZZE KATLİAMININ KADIN BEDELİ

Soykırım koşulları altındaki Gazze’de hamile kadınlar, akla hayale gelmeyecek şartlarda doğum yapmaya zorlanıyor. Bazıları anestezi olmadan sezaryenle doğum yaparken bazıları da çadırlarda doğum yapıyor. Uzmanlar, Gazze'deki düşük oranlarının ekim ayından bu yana yüzde 300 arttığını belirtiyor.

Gazze'deki hastaneler hamile kadınlara uygun bakım sağlayamıyor çünkü bölgenin tüm sağlık altyapısı bombardımanlarla tahrip edilmiş durumda. Gazze'nin en büyük iki hastanesi, elektrik ve yakıt sıkıntısı nedeniyle faaliyetlerini durdurdu.

Bombardıman ve kuşatmayla harap olmuş bir bölgede doğum yapan yeni anneler, aynı korkunç koşullarda yenidoğan bebeklerine bakmak zorunda bırakılıyor. Birçok kadın yetersiz beslenme nedeniyle bebeklerini emziremiyor ve devam eden kuşatma nedeniyle mamaya erişim de mümkün değil.

Yapılan araştırmalarda kadın sağlık hizmetlerine erişimi olmayan Filistinli kadın sayısının ekim ayından bu yana 94 binden 1 milyonun üzerine çıktığı belirtiliyor.

BEYAZ FEMİNİZMİN İKİYÜZLÜLÜĞÜ

Batılı feministlerin Gazze konusundaki sessizliği şaşırtıcı değil. Batı feminizmi, özellikle de beyaz Batı feminizmi, hangi konuların ve hangi kadınların savunulmayı hak ettiğini yine kendisi belirliyor. Batı feminizmine göre Filistinli kadınların yaşadıkları, onların hak ihlali listesinde yer almıyor.

Batılı feministler, İsrail'in Filistinlilere yönelik katliamına son vermesi çağrısında bulunan Filistinli ve Arap kadınların sesini de duymazdan geliyor. ABD, Filistinlilere uyguladıkları katliamı desteklemek için İsrail'e yardım seferberliğine devam ederken Batılı feministler, Gazze'deki kadın ve kız çocuklarının maruz kaldığı korkunç gerçek karşısında sessiz kalmakta bir sorun görmüyor. Bu durum, beyaz feminizmin Gazze'de kadın sağlığı haklarının İsrail tarafından işgali karşısında takındığı tavrı gözler önüne sermesi bakımından önemlidir.

Filistinli kadın ve kız çocuklarının Gazze'de hem fiziksel hem de psikolojik olarak nelere katlanmak zorunda bırakıldıklarını görmek için uzman olmak gerekmiyor. Bu durumun vicdani sorumluluğu her insan, kurum ve yapının sorumluluk alanındadır. Batılı feministler, kendi hükûmetleri tarafından finanse edilen bir katliamın Filistinli kadınların sağlık hizmetine erişimini nasıl yok ettiğini bile isteye görmezden geliyor. Durum bu kadar net ve açık. Burada suçlu aranacaksa beyaz feminist yapıların fonlandıkları finansal kurumlarla İsrail’e verilen destek kaynaklarının paralelliğini irdelemek yeterli olacaktır.

Kadın varlığının empati ile olan ilişkisi kadınların gözünde daha ağır basmalıydı diye düşünürüz. Ancak aylardır süren işgal ve katliamın en ağır bedelini kadınlara ödeten bir savaş ekosistemini insani haklar bağlamında değerlendirmeyen bir feminist algının neye hizmet ettiği konusunda akla birçok soru geliyor. Savaş kadınlarını ‘insan’ ve ‘kadın’ üst kimliğinde ele almayan hiçbir ideoloji, hizip, yapı ya da kurum kendini ‘hak savunucusu’ sınıfında konumlayamaz.

Kadın ya da erkek fark etmeksizin beyaz seçkinciliği, kendisine üst kimlik olarak tanımladığı her ne varsa bunun hesabını insanlık tarihi karşısında ödeyecektir.

Gazze, kalanı geçeninden daha fazla olan hayati bir insanlık sınavıdır Herkes bu dönemi değerlendirirken neyi, ne kadar doğru yaptığını; nerede ve kiminle durduğunu; kimi, ne kadar umursadığını bir daha düşünsün derim.