İsrail’in Gazze’de işlediği büyük katliamlar 36’ıncı gününü tamamlarken nihayet Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) cumartesi günü toplantısını yapabildi. Katliamların başından beri yalnızca İsrail’i kınamak ve ateşkes çağrısı yapmakla yetinen, adına İslam ülkeleri denen bu ülkelerin toplantısında 12 yıldır Suriye’de İsrail’in katliamlarını onlarca kat aşan katliam ve savaş suçları işleyen Beşşar Esed de vardı.

Bu ülkelerin İsrail’e karşı somut hiçbir adım atmaması ve aslında bunu yapacak güç ve imkânlarının hatta niyetlerinin olup olmaması meselesi başka bir yazıda konu edilebilir. Burada Esed’in böyle bir toplantıda olması ve gerçekten de utanmadan kameralara kahkahalı pozlar vererek yaptığı görüşmelerde “Gazze’de İsrail’in işlediği savaş suçlarını” ele alabilmesi, İsrail’e ses çıkaramamaktan daha büyük bir ayıp.

Şunu söylemek gerekiyor ki; Filistinlilere yönelik en büyük tehcir hamlesini Esed rejimi gerçekleştirmiştir. Şam yakınlarında bulunan ve kalabalık nüfusu nedeniyle “Diaspora’daki Filistin başkenti” olarak anılan Yermük Mülteci Kampı, bu rejimin yanına aldığı İran’a bağlı mezhepçi milis grupların 2015 yılında düzenledikleri yoğun bombardıman ve saldırılarla haritadan silindi.

Esed rejimi, İran’a bağlı mezhepçi milis gruplar ve Marksist/Leninist Filistinli gruplar tarafından Rusya’nın hava desteğiyle Yermük Mülteci Kampı’na yönelik düzenlenen saldırılar öyle zalimceydi ki kampın düşmesini müteakip aylarca yıkıntılar olduğu gibi kaldı ve insanlar ölülerini yıkıntıların altından çıkaramadı.

Bugün işgalci İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere uyguladığı tehcir politikalarının bir benzerini Esed rejimi 2015 yılında Yermük’teki Filistinlilere uygulamıştı. Yıkıntılar arasındaki kalabalık insan grubunun bölgeden çıktığı görüntüler bugün Gazze’nin güneyine gönderilen Filistinlilerin oluşturduğu manzarayla tamamen aynıydı.

Suriye’deki Filistinliler, bu trajediyi yalnızca Yermük Kampı’nda yaşamadı. Halep’teki Neyrab ve Handarat ile Dera’daki Dera Kampı’ndaki Filistinliler de benzer bir katliam ve tehcirin içinden geçti. Bütün bu tehcirler, Arap ülkelerinin İsrail’i kınamak üzere çağırdığı Beşşar Esed rejimi ve onun partneri İran’ın milis grupları tarafından yapıldı.

Suriye’deki Filistinliler ya kayıp ya ölü

Bugün çokça konuşulan Filistinlilerin büyük felaketi “Nekbe” döneminde İsrail tarafından tehcir edilen Filistinlilerin çoğunluğu Suriye ve Lübnan’a sığınmıştı. Mart 2011’de Suriye’de başlayan halk ayaklanmasında bu Filistinliler de etkin bir rol oynadı. Yermük ve diğer kamplardaki Filistinliler, Suriye halkıyla birlikte devrime katılınca Suriye halkının yaşadığı kaderi yaşadı.

Suriye’deki Filistinliler üzerine çalışmalar yürüten Suriye-Filistin Çalışma Grubu’nun verilerine göre, Mart 2011’den bu yana Suriye’de binlerce Filistinli rejim tarafından tutuklandı. Rejimin güvenlik birimleri tarafından protestolara katıldıkları gerekçesiyle 2012 ile 2013 yılları arasında tutuklanan 3 bin 76 Filistinliden hâlâ haber alınamıyor. Grubun tespit edebildiği verilere göre, 252’si çocuk olmak üzere 4 bin 214 Filistinli rejim hapishanelerinde yaşamını yitirdi.

Yukarıda verdiğim rakamlar, 7 Ekim’den bu yana süren katliamlar öncesine kadar İsrail’in 2006’da Gazze’nin Hamas’ın kontrolüne geçmesinden bu yana Gazze’de öldürdüğü Filistinli sayısından daha fazlaydı.

Esed’den beklenti ne?

Şunu açıkça söylemek gerekiyor ki 12 yıldır böylesine insanlık suçları işleyen bir rejimin liderinin bulunduğu toplantının İsrail’e yapacağı hiçbir eleştirinin meşruiyeti olamaz. Bugün Netanyahu çıkıp da “Bizi kınıyorsunuz ama önce kendinize bakın!” dediğinde bu bir avuç izzetsiz topluluğun söyleyecek ne sözü olabilir acaba?

Katille katili kınamak akıl kârı bir durum olamaz. Dolayısıyla burada Esed’in toplantıya çağrılmasının sebebi hiç şüphesiz “gelsin de İsrail’i kınasın” değildi. Arap ülkeleri, 12 yıl önce başlayan Arap Baharı sürecinde halkların özgürlük taleplerini boğan her diktatörün yanında durdular. Çünkü kendileri de halklarını rehine olarak tutuyor ve Arap Baharı’nın başarılı olmasını hiç şüphesiz İsrail’in tüm Filistin’i kıyımdan geçirmesinden çok daha fazla tehlikeli gördüler.

Burada verilen mesaj şu; Arap ülkelerine tebelleş olan diktatörler, İsrail’e karşı kısıtlı imkânlarını da seferber eden Müslüman halklara “Asla özgürleşemeyeceksiniz!” demektir. Bu konuda, siyonist İsrail ile tam bir ağız birliği içerisindeler zira İsrail’in Arap dünyasındaki propaganda yüzlerinden Hayfa Üniversitesi profesörlerinden Edy Cohen de iki hafta önce yayımladığı bir tweet ile Suriye’de Esed rejimine karşı mücadele eden muhalifleri “Musa’nın Rabbine and olsun ki siz bu savaşı kazanamayacaksınız ve Suriye’ye hükmedemeyeceksiniz. Çünkü Gazze’deki teröristleri savunuyorsunuz.” şeklinde tehdit etmişti.

Cohen şunu unutuyor; Müslüman halklar diktatörleri yıkmak için harekete geçtiğinde ne İsrail’den ne de başka bir güçten izin istemedi ve bundan sonra da izin istemeyecek. İsrail’in ömrü, etrafındaki halkların, diktatörlerinden kurtulacakları güne kadardır.