Çok toplumlu ve çok dinli yapısıyla dünyanın tarih boyunca özel bölgelerinden biri olan Hindistan’da, bir süredir ülkeyi yöneten Hindu milliyetçisi ve İslam düşmanı Narendra Modi hükümeti, özellikle Müslümanlara karşı sürdürdüğü ayrımcı politiklarında bir eşik atladı. 2019 yılında tartışmalı bölgelerden biri olan ve Pakistan ile yaşanan ihtilafın odağında duran Keşmir bölgesinin özerk statüsünü kaldıran Modi, Yüksek Mahkeme’nin de onayıyla zaten hep yüksek olan gerilimi patlama noktasına getirdi.

Mahkeme’nin kararıyla 1947 yılından beri özerk bir statüde olan Keşmir bölgesinin doğrudan Hindistan’a bağlanmasının önü açıldı. Ancak bundan daha tehlikelisi ise Modi hükümetinin Keşmir’in yanı sıra benzer bir yapıya sahip olan Manipur’da da gerçekleştirmeye çalıştığı demografik mühendislik projesi.

Modi, her iki bölgede de demografik mühendislik yapsa da Keşmir ve Manipur’da hedef aldığı gruplar değişkenlik gösteriyor. Manipur’da yürüttüğü “Planlanmış Kabile” politikası kapsamında bölgede çoğunluğu oluşturan Müslüman Melitei topluluğuna karşı diğer din mensuplarını bir araya getiren Modi hükümeti, Keşmir’de ise bölgeyi doğrudan Hindistan’a bağlayarak buradaki Müslüman nüfusu eritmeyi hedefliyor.

Keşmir ve Manipur’da farklı yollar deniyor gibi görülse de aslında her iki tarafta da Modi hükümetinin temel hedefi Müslümanları korunaksız bırakmak. Şöyle ki; Manipur’da Müslüman olmayan kabilelere belli bir statü verirken Melitei topluluğunu ayrı tutarak koruyor gibi gösteren Modi hükümeti, aslında çok toplumlu ve çok dinli Hindistan’da yalnızca Müslüman toplulukları statüsüz bırakarak bir nevi temizlenmesi gereken ayrık otu konumuna oturtuyor. Keşmir’in Manipur’dan ayrıldığı nokta ise tarihsel olarak sahip olduğu özel konum.

Yeni bir çatışma imkanı var mı?

Her ne kadar Yüksek Mahkeme’nin kararıyla Keşmir’de bir statü değişikliği olsa da bu aslında bölge için bir değişiklik getirmiyor. Zira Keşmir’de İngilizlerin 1947’de Hindistan’dan çekilmesinden bu yana belirsizlik hali mevcut. Bu süreçte Keşmir’de Hindistan yönetimine karşı uzun soluklu bir silahlı mücadele de devam ediyor. Dolayısıyla Keşmir’deki Müslümanlar açısından statü değişikliği çok fazla anlam ifade etmese de Hindistan açısından hukuki olarak sürdürmek istediği demografik değişimi uygulama noktasında bir rahatlık sağlayacaktır.

Hindistan açısından Keşmir sorununun sona erdirilmesinin tek yolu bölgedeki demografinin değişmesidir. Zira Pakistan’ın ayrılış döneminde de benzer bir nüfus mübadelesiyle ana Müslüman omurga Hindistan’dan kopmuştu. Modi hükümeti, Keşmir’i Pakistan’a bırakmak yerine nüfusunu Pakistan’a gönderme peşinde. Hindistan-Pakistan ayrışması döneminde Keşmir bölgesinin kendi kararını vermesine izin verilmesi buradaki nüfus transferini erteledi. Çoğunluğu Müslümanlardan oluşan Keşmir halkı kısa süre içinde Pakistan’a katılma kararı alınca Hindistan yönetimi bu bölgedeki nüfus transferi projesini buzdolabına kaldırdı. Süreç içerisinde silahlı direnişin de boy göstermesi Hindistan yönetimini buradaki duruma bir çözüm üretme konusunda baskı altına aldı. Modi’nin ürettiği çözüm ise uygulanabilirliği açısından tartışmalı bir çözüm. Zira Keşmir halkının, Pakistan-Hindistan ayrışmasında olduğu gibi yeni oluşan bir yapıya girme durumu yok. Aksine, Pakistan’daki nüfusa entegre olması da şüpheli. Buna karşılık, Keşmir halkının siyasi tavrını şekillendiren bir silahlı hareketi de bulunuyor dolayısıyla buradaki tek alternatif çatışma olarak kalıyor. Modi hükümeti, aldığı kararlarla Manipur ve Keşmir gibi Müslüman nüfusun bulunduğu bölgelerde çatışmanın altyapısını oluşturmuş durumda ancak bu çatışmanın yoğunluklu olarak hayata geçirilmesi Hindistan için kritik bir karar olacaktır. Zira karşıda Keşmir’deki silahlı direnişi besleyebilecek imkanlara sahip olan bir Pakistan olmakla birlikte Hindistan halkının tamamı da Modi’nin arkasında saf tutmamaktadır.

Pakistan’ın tavrı ABD’nin pozisyonu

Hindistan yönetiminin Keşmir’de çatışma haline girmesi konusunda bölgedeki dinamikler belirleyici olacaktır. Çin’in güç kazanmasıyla sıcak bir ayrışma noktasına dönüşen Orta ve Güneydoğu Asya’da belirginleşen saflarda Pakistan giderek Çin’e yaklaşıyor. Buna karşılık özellikle son yapılan G-20 zirvesindeki tavrıyla birlikte Hindistan’ın ABD’den yana bir tavır belirlediği açıkça görülüyor.

Hindistan-Çin arasında Himalayalarda yaşanan sınır anlaşmazlıkları da Modi’yi ABD’ye yaklaşmaya iten bir başka olgu. Pakistan ise geleneksel olarak ABD’nin bölgedeki en yakın müttefiklerinden biri olarak öne çıksa da özellikle son dönemde Washington’un iç siyasete doğrudan müdahaleleri ve Keşmir sorununda nasıl bir pozisyon alacağının kestirilememesi yüzünden İslamabad’ın kafası karışık. İslamabad, bir taraftan Çin ile ikili anlaşmalara girişirken diğer yandan da ABD’den tümden vazgeçmemek için nabız yokluyor.

Keşmir, Pakistan açısından vazgeçilemeyecek bir mesele dolayısıyla İslamabad’ın Keşmir üzerindeki iddialarını kaybetmemesi ve bunu yaparken ABD’yi ürkütmemesi gerekiyor. Hindistan’ın Keşmir’deki hareketliliği Pakistan’ı seçim yapmaya zorlarsa bu seçim Keşmir’deki çatışma pratiğinin boyutlarını belirleyecektir. Çünkü hem Hindistan, kendisini sağlam hissederek daha fazla pervasızlaşacak hem de Pakistan ipleri koparacaktır.