Nasılsınız? 

Her şey yolunda mı?

Biliyorum, biliyorum; Gazze’de olanlar çok üzücü. Moraliniz çok bozuk.

Ama yine de güzel bir hafta sonu geçirmişsinizdir. Sosyal medyaya baktığınız anlarda içiniz kararıyor elbette; haykırmak istiyorsunuz, öfkeleniyorsunuz siz de. Fakat havalar bize son güneşli günleri yaşatırken çoluk çocuk çıkıp biraz nefes almışsınızdır. Çünkü gazetelerin, internet sitelerinin öfkeli manşetleri, takip ettiğiniz hesapların sloganları biraz da olsa kanınızı soğutmuştur. Bir paylaşım, bir beğeni, bir “Kahrolsun İsrail!”… Eminim üzerinize düşen görevi yapmışsınızdır.

Sözüm meclisten dışarı… Yüreği samimiyetle yanan, gözyaşlarına hâkim olamayan, dua etmekten başka yapabileceği bir şey olmadığını bilip de o duaları Gazzeli kardeşlerinden esirgemeyenleri tenzih ediyorum. Lakin sosyal medya aktivizmi yani ‘slacktivizm’, bireysel konforunuzdan taviz vermeden protesto etmeyi ve aslında “-mış gibi” yapmayı kolaylaştırdığından beri sanal gözyaşları dökülürken gerçek göz pınarları kuru kalıyor. Ve Gazze cehennemine giden yol, sosyal medyada iyi niyet taşlarıyla daha rahat örülüyor.

Çaresini bilmediğim hastalıklı bir günümüz gerçeğini dile getiriyorum. Söylesem tesiri yok, biliyorum; ama söylememek de olmuyor. Ne yazık ki sosyal medyada kolayca paylaştığımız vahşet dolu içerikler bünyeye zerk ettiğimiz “aşı” görevi görüyor ve bizlere bağışıklık kazandırıyor. Gördüğümüz çocuk cesetleriyle, parçalanmış bebek bedenleriyle dehşete düşüyoruz. Ama birer morg görevlisi gibi onları görmeye de alışıyoruz aynı zamanda…

Demem o ki şimdi İsrail, bir hafta önceki hastane katliamından çok daha korkunç, çok daha kötü bir saldırı yapmalı ki bağışıklık kazanan bünyemiz tepki verebilsin. Daha vahşi, daha insanlık dışı şeyler yaşanmalı ki Gazze’de, Google istatistiklerine göre bir hafta öncesine göre daha az ilgi çeken Gazze ve Filistin haberleri okunmayı sürdürebilsin. Sabah akşam televizyonlarda konuşulan, medyada büyütülen, o çok beklenen “İsrail’in kara harekâtı” başlamalı ki ardı arkası kesilmediği hâlde ‘normalleşen’ hava saldırılarının rehavetinden çıkılabilsin.

Siz de fark etmişsinizdir; ne kadar çok insan “Bu kadarı da olmaz! Bu çok fazla!” dedi, İsrail’in bu seferki Gazze saldırısına. Oysa Filistin’in efsanevi lideri Yaser Arafat’ın 2004’te ölmesinin ardından 2005 ve 2006’daki seçimlerden Hamas’ın siyasi zaferle çıkmasıyla Gazze, İsrail için insanlık dışı saldırıların meşrulaştırıldığı bir hedef durumuna gelmişti; ve o günden beri İsrail, hemen her yıl, “Dökme Kurşun”, “Sıcak Kış”, “Yaz Yağmuru”, “Sonbahar Bulutları” gibi Tevrat metinlerine göndermeler yapan isimlerle adlandırdığı operasyonlar ve rutin olarak sertleştirdiği ablukalarla Gazze’yi yaşanmaz bir hâle getirmeyi sürdürüyor. İsrail’in 2006’daki Gazze saldırısını daha da alevlendiren, Gilad Şalit isimli bir onbaşının esir düşmesiydi. Bugün de Gazze’de taş üstünde taş bırakılmamasının sebebi; unuttuğumuz zaman yavaş yavaş ölen Gazze’de Hamas’ın, uluslararası toplumun dikkatini çekmek için 7 Ekim’de esir aldığı 200’den fazla tutsak…

2006’dan beri her yeni Gazze saldırısı, bir öncekine göre daha da şiddetlendi. Ölü sayısı daha çok arttı. Zulüm, bir öncekini unutturup normalleştirdi, zalimse bir sonrakine kadar köşesine çekilip bekledi. Bir istisna hariç her seferinde İsrail, “insansız Gazze” hedefine bir adım daha yaklaştı.

Peki o istisna neydi?

İsrail,11 yıl önce, 2012’de başlattığı “Bulut Sütunu” operasyonunda ateşkes isteyen taraf olmuştu. Çünkü Gazze ilk ve bu zamana kadar son kez 'yalnız değil'di. Refah Sınır Kapısı’na komşu Mısır’ın cumhurbaşkanı, şehit Muhammed Mursi idi; Gazze insani yardım alırken Hamas da askerî destek alabildi ve bu sayede İsrail ateşkese mecbur bırakılabildi.

Zaten ondan sonra Mursi, 2013’te bir darbe ile devrildi; hapishanede yavaş yavaş öldürüldü. Bugün Gazze için Kahire’de sözüm ona barış zirvesi düzenleyen Mısır’ın mevcut Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, hatırlarsanız Müslüman Kardeşleri “terörist” olarak ilan ederken en büyük argüman olarak Hamas ile olan ilişkilerini öne sürmüyor muydu? Ne yazık ki 10 yıl sonra hâlâ, “Kahire Barış Zirvesi”nde de gördüğümüz üzere, Sisi gibi, Arap Ligi Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt gibi isimler Hamas’tan bahsederken “terör örgütü” diyebiliyor; hafızası zayıf uluslararası toplum da bu liderlerin Gazze için çıkarlarının ötesinde bir şeyler yapabileceğini zannediyor.

Oysa 2013’ün yaz ayında, kanlı bir darbe ile kendi insanlarını canlı yayında göz kırpmadan öldüren, Mısır’ın sokaklarını kan gölüne çeviren, darbeci general Sisi’nin ta kendisi değil miydi? Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler; Mısır’da ve Libya’da istikrarsızlığı, darbecileri, iç savaşları fonlarken aslında sadece kendi çıkarlarını değil, aynı zamanda İsrail’in de çıkarlarını korumadılar mı?

Öte yandan, Hamas’a askerî ve finansal destek sunarken bölgesel çıkarlarını korumaya özen gösteren İran, Suriye’de katil Beşşar Esad’a sınırsız destek sunmadı mı? Gazze ve Filistin bir nebze de olsa konuşulabilirken; fırsattan istifade Suriye’deki katliamlarını sürdüren Esad’a, yıllardır bizzat sahaya inip çoluk çocuk demeden sivilleri öldürerek destek veren, Tahran’ın ta kendisi değil mi? Sosyal medyadaki amansız dezenformasyon savaşında, İsrail’in “Hamas yaptı!” diye paylaştığı vahşet dolu fotoğrafların çoğunun kaynağının Suriye iç savaşı olması; katilin rejim güçleri, ölenlerin ise Suriyeli siviller olması sizce de dehşet verici değil mi?

***

“İyi de ne yapalım?” dediğinizi duyar gibiyim. “Yazıp çizmeyelim mi; okuyup, paylaşıp haykırmayalım mı? Tepki göstermeyelim mi?” diyorsunuz muhtemelen. Bunları elbette yapacağız ama lütfen alışmayın. O kanlı fotoğrafı paylaştığınız tweet’i tamamladıktan hemen sonra yanınızdakine dönüp “Şu ketçabı uzatabilir misin?” demeyin. Vahşete bağışıklık kazanmayın, vahşetin normalleşmesine izin vererek kendinizi İsrail’e kullandırmayın. Katliama, Gazze’de olduğunda da Suriye’de olduğunda da göz yummayın. Direnin. Zor olsa da direnin ve uyuşmayın.

Esas bombalar bir sonraki saldırıya kadar sustuğunda unutmayın. Cansız bedenlerinin fotoğrafını, ölüm anlarının videolarını paylaşıp sonra unuttuğumuz o çocuklar, öteki dünyada bizden de hesap soracak, unutmayın!