Son iki haftadır İsrail’in Demir Kılıçlar operasyonu kapsamında Gazze’ye yönelik saldırılarını konuşuyoruz. Özellikle Batı medyası, Hamas’ın Aksa Tufanı saldırısı sonrası İsrail’in başlattığı intikam saldırılarını meşrulaştırmak için yarışa girmiş durumda.

Sanki İsrail Gazze’ye ilk defa saldırıyormuş veya önceki yıllardaki saldırılarında herhangi bir gerekçeye ihtiyaç duymuş gibi, bu saldırıların meşru müdafaa kapsamında algılanması için küresel çapta bir gayretkeşlik olduğunu müşahede ediyoruz.

Aksa Tufanı saldırısını İsrail’in 11 Eylül’ü olarak görenler, aynı 11 Eylül 2001 sonrasında ABD’nin yaptığı gibi dünyayı, “ya bizimlesin ya da karşımızda” şeklinde ikiye ayırmaya ve onlarla olmayan herkesi cezalandırmaya çalışıyor.

Hâl böyle olunca İsrail’in Filistin topraklarında 75 yıldır sürdürdüğü işgal ve beraberindeki tüm şiddet ve ihlaller de Aksa Tufanı saldırısıyla perdelenmiş oluyor.

Sanki Filistinliler ve özel olarak da Gazzeliler yıllardır İsrail’in zulmü altında değillermiş gibi, her şeyin başlangıcı Aksa Tufanı olarak gösterilmek isteniyor ve dolayısıyla bu saldırının faili olarak da Hamas’ın cezalandırılması, hatta tamamen ortadan kaldırılması yüksek sesle dillendiriliyor.

Hamas zaten ABD ve AB başta olmak üzere, aralarında bazı Arap devletlerinin de bulunduğu pek çok ülke tarafından terör örgütü olarak kabul edilmiş olduğundan, İsrail’in Hamas’a yönelik propagandası kolaylıkla karşılık buluyor.

Oysa Hamas, Filistin’de icra edilen en son seçim olan 2006 seçimlerinde; %44,45 oy alarak, 132 sandalyeli Yasama Meclisinde 74 sandalye kazanıp çoğunluğu elde etmişti. Akabinde kurulan hükûmet, 28 Mart tarihinde Yasama Meclisinde 71 oyla güvenoyu almış ve 29 Mart tarihinde de yemin ederek görevine başlamıştı.

Yani bugün terör örgütü olarak görülen ve bu nedenle hakkında katli vaciptir fermanı olan Hamas, o dönem sadece Gazze’de değil, tüm Filistin topraklarında yapılan seçimleri kazanarak hükûmet olmayı başarmış bir siyasi hareketti aynı zamanda. Ancak El Fetih ile yaşanan anlaşmazlıklar, Hamas’ın sadece Gazze’yi kontrol ettiği ve Batı Şeria’dan dışlandığı bir süreci başlatmış ve o günden beridir de Filistinli gruplar arasındaki bu bölünmüşlük süregelmiştir. 

İsrail’in Gazze’ye yönelik 2007 yılında başlattığı ablukanın ana gayesi de Gazze halkını yokluğa mahkûm edip Hamas’tan uzaklaştırmak ve nispeten daha iyi anlaştığı El Fetih’in burada kontrolü ele geçirmesini sağlamaktı.

Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı ve Hamas; İsrail’in muhtelif saldırılarına, 16 yıldır devam eden ablukadan kaynaklı pek çok sosyoekonomik soruna ve El Fetih ile yaşanan anlaşmazlıktan kaynaklı bölünmüşlüğe rağmen Gazze’deki iktidarını sürdürmeyi başardı.

Hamas ile ilgili bu girizgâhı yaptıktan sonra şimdi gelelim başlıktaki “İsrail’in tek hedefi Hamas’ı ortadan kaldırmak mı?” sorusuna. 

Öyle ya, eğer İsrail’in derdi sadece Hamas ise Gazze’yi yerle bir etmesi ve taş üzerinde taş bırakmaması gayet anlaşılabilir. Ne de olsa hak ve özgürlükler hususundaki hassasiyeti malumumuz olan uluslararası kamuoyundan, “meşru müdafaa” kisvesi altında gerekli onay da alınmış durumda.

Zaten orada yaşayan 2,3 milyon kişiyi insan yerine koyan da yok. Boşuna mı İsrail Savunma Bakanı Gallant, Gazze’ye yönelik tam abluka emri verdikten sonra, burada “insansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz” diyordu…

İsrail tam da savunma bakanlarının söylediği gibi davranmış ve iki haftadır karadan ve havadan Gazze’ye bomba yağdırarak; yaklaşık 4 bin 500 Gazzeliyi öldürürken 13 binin üzerinde insanı yaralamış ve 1 milyondan fazlasının da yerinden edilmesine sebep olmuştur. Bu esnada ne hastaneleri ne camiler ile kiliseleri ne de okulları ayırt etmeden bombalamış, ardından buraları biz değil, Hamas bombaladı diyerek manipülasyonuna devam etmiştir.

Peki İsrail’in saldırıları veya katliamları sadece Gazze ile mi sınırlı kaldı?

Tabii ki hayır.

İsrail, 7 Ekim’den bu yana Gazze’ye yönelik saldırılarının yanı sıra Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te de saldırılarına devam etmiş olup bu bölgelerde şimdiye kadar 85 Filistinliyi öldürmüş, bin 650’sini de yaralamıştır.

İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te öldürdüğü 85 kişinin Hamas üyesi olduğuna dair herhangi bir iddiası var mıdır?

En azından şimdiye kadar böyle bir açıklama yapılmadı.

O zaman İsrail’in tek hedefinin bir terör örgütü olarak göstermeye çalıştığı Hamas’ı ortadan kaldırmak olduğunu söyleyebilir miyiz?

Kanaatimce HAYIR!

Öyleyse günlerdir Hamas’ın üzerinde tepinip Aksa Tufanı saldırısı nedeniyle başlarına gelenlere “müstahaktır” diyenlerin gözünü, Bati Şeria ve Doğu Kudüs’e çevirerek orada olanlara da bakmalarında fayda vardır. Keza zulüm ve katliam sadece Gazze’de olmuyor.

Hele bir de tüm dünyanın dikkati Gazze’ye çevrilmişken İsrail’in Batı Şeria’daki katliamları iyice görünmez oluyor. Medya organları ve uluslararası yardım kuruluşları, günün sonunda sadece ölen ve yaralanan Filistinlilerin sayısını verip geçiyor.

İsrail; cuma namazı için bölgeye gelen Filistinlilerin Mecscid-i Aksa’ya girmesine izin vermemiş, sokaklarda namazını eda etmek isteyenlerin üzerine gaz bombaları atmış, tomalardan lağım suyu fışkırtmış kimin umurunda? Tepeden tırnağa silahlandırdığı yerleşimcilerin (toprak hırsızları) keyfî olarak Filistinlileri vurmaları kimin umurunda?

Demek ki neymiş?

İsrail’in tek hedefi Hamas’ı ortadan kaldırmak değil; mümkünse Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te yaşayan bütün Filistinlileri ortadan kaldırarak bu toprakları Filistinsizleştirmek ve Müslümasızlaştırmakmış.

O yüzden İsrail’in yaptığı sivil katliamlar için Hamas’ın Aksa Tufanı saldırısının ardına saklandığına bakmayın siz. Bu olmasa da mutlaka başka bir bahane bulacaklardı saldırmak için.

Kendimizi kandırmayalım!

Bu, İsrail’in terörle mücadelesi değil; bir milletin ortadan kaldırılması girişimidir, soykırımdır. Bu soykırıma göz yumanlar ve zımni olarak olsa bile destekleyenler de söz konusu suçun ortağıdır!

Tarih bize zulüm ile âbâd olunmayacağını çok açık şekilde göstermiştir; İsrail ve onun yanında/arkasında duranlar da elbet bir gün bunun hesabını verecektir.