Milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılıp yeni hükümetin kurulmasının ardından önümüzdeki dönemde Türkiye’nin ekonomiden dış politikaya birçok alanda takip edeceği strateji genel hatlarıyla netleşti.

Ankara’yla ilişkilerinin yönünü belirlemek için sandıktan çıkacak neticeyi bekleyen başkentler de ne yapacaklarına dair kararlarını verdiler.

Türkiye, geçmişte kriz yaşadığı ülkelerle ilişkilerini onarmaya seçimlerden önce başlamıştı.

Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn ile Arap Baharı sürecinde oldukça gerileyen ilişkileri eski düzeyine döndürmek amacıyla birtakım adımlar atıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuya kişisel duygularını bir yana bırakıp “ülkesinin yüksek menfaatlerini göz önüne alan bir devlet adamı” sorumluluğuyla yaklaşması da normalleşme sürecinin önünü açtı.

Buna rağmen söz konusu ülkeleri yönetenlerin Türkiye ve Erdoğan’la ilgili kaygıları yok olmuş değil.

Çünkü Türkiye, demokrasiyi Batılı ülkelerden dahi ileri seviyede uygulayarak Müslüman Arap halklarına örnek oluyor.

İslamcılar başta olmak üzere Arap Baharı sürecinde diktatör rejimler tarafından silah zoruyla bastırılan demokrasi yanlılarının ve hatta sıradan insanların Erdoğan’ın seçim zaferine sevinmeleri halk iradesini saltanatları için tehlike görenlerin hoşuna gitmiyor.

Uzun süre ağır bir dille eleştirdikleri Erdoğan’la ilişkilerini neden düzeltmek zorunda kaldıklarını anlatmak için de bir gerekçe bulmak zorundalar.

BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed’in bugün Türkiye’ye yapması beklenen ziyareti öncesinde Abu Dhabi tarafından finanse edilen Londra merkezli El-Arab gazetesinde bir makale yayımlandı.

“Erdoğan’ın Erdoğan’a darbesi” başlıklı makalede Cumhurbaşkanı’nın “Müslüman Kardeşler ile bağlantılı kuruntularından” ve “Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden ihya düşüncesinden” vazgeçtiği öne sürüldü.

“Erdoğan’ın yeniden kazandığını fakat hükümette İbrahim Kalın gibi güçlü isimler olduğu için rahat hareket edemeyeceğini” söyleyen bir yazarın ciddiye alınacak tarafı yok elbette.

Fakat Arap Baharı karşıtları rejimlerin Erdoğan fobisinin devam ettiğini, Müslüman Kardeşler ve Osmanlı İmparatorluğu düşmanlığını, Türkiye’nin güçlenmesinden ve gönül coğrafyasında nüfuzunun artmasından hâlâ rahatsız olduklarını göstermesi açısından önemli.

Her ülke gibi bölgesinde ve dünyada söz sahibi olmayı istemek Türkiye’nin de hakkı.

Daha dün kurulmuş kabile devletleri sınırlarının çok ötesinde bölgelere müdahale ederken üç kıtaya hükmetmiş bir imparatorluğun varisinden “kabuğuna sıkışmış bir kukla devlet” olması beklenemez.

Erdoğan, tarihi geri getirmeye değil Türkiye’yi günün koşullarına göre güçlendirmeye ve küresel oyuncu haline getirmeye çalışan bir lider.

Son seçimlere de “ Türkiye Yüzyılı” hedefiyle girdi ve kazandı.

Yeni dönemin üç ana hedefinden birinin “girişimci aktif dış politika” olduğunu açıkladı.

Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle ve diğer ülkelerle ilişkilerini milli menfaatleri belirler.

“Erdoğan değişti ve hayallerinden vazgeçti” türü iddialar, Erdoğan gerçeğini kabullenmek zorunda kalanların kendileri çalıp kendileri oynamalarından ibaret.

Türkiye de dış politikasını şekillendirirken bu tür hezeyanlara kulak asacak değil.