Yılın ilk dört ayı itibarıyla Türkiye’nin turizm performansı yüz güldürüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre, 2025’in Ocak-Nisan döneminde ülkemiz toplam 12 milyon 744 bin 84 ziyaretçiyi ağırladı. Bu rakam yalnızca kuru bir istatistik değil; Türkiye’nin yeniden uluslararası sahnede güçlü bir cazibe merkezi hâline geldiğinin işareti. Ve evet, Almanya yine başı çekiyor.
10 milyonun üzerindeki ziyaretçinin yabancı turist olması, pandemi sonrasındaki durağan yılların artık arkamızda kaldığını kanıtlar nitelikte. Üstelik, bu turistlerin profiline ve geliş nedenlerine dair ayrıntılar incelendiğinde karşımıza daha da umut verici bir tablo çıkıyor: Türkiye hâlâ sadece deniz-kum-güneş üçgeniyle değil, kültür, tarih ve gastronomiyle de ilgi görüyor.
Almanya, Rusya ve İran’ın yanı sıra İngiltere ve Bulgaristan gibi ülkelerin ilk sıralarda yer alması, hem siyasi hem sosyoekonomik düzlemlerde dikkatle analiz edilmesi gereken bir tabloyu ortaya koyuyor. Özellikle Almanya’dan gelen turist sayısında yüzde 31,32 oranındaki artış, iki ülke arasında zaman zaman dalgalı seyreden diplomatik ilişkilere rağmen, halklar düzeyinde güçlü bağların sürdüğünü gösteriyor.
Rusya’dan gelen turist sayısı da dikkat çekici: 375 bin 820 kişi ile ikinci sıradalar. Bu, ekonomik krizlerle boğuşan bir ülke için yüksek bir rakam. Demek ki Türkiye hâlâ Rus turist için vazgeçilmez bir destinasyon. İngiltere ise üçüncü sıraya yerleşti ve geçen yıla kıyasla yüzde 13’lük bir artış gösterdi. Brexit sonrası Avrupa dışındaki ülkelerle ilişkilerini güçlendirme arayışında olan İngiliz turistin gözünde Türkiye güvenli bir liman.
Yılın sadece dört ayında bu denli yüksek sayılara ulaşılması, yaz sezonu için de fazlasıyla umut verici. Ancak sorulması gereken asıl soru şu: Bu gelenler memnun ayrılıyor mu? Türkiye, sadece ziyaretçi sayısına değil, misafir memnuniyetine de odaklanmalı. Çünkü sürdürülebilir turizm, yalnızca yüksek sayı değil, yüksek sadakat ister.
Bir diğer önemli husus da yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının ülkeye olan ilgisi. 2 milyonu aşan bu ziyaretçi grubu, yalnızca hasret gidermekle kalmıyor; Türkiye’ye döviz kazandıran, alışveriş yapan, yatırım yapan bir kitleyi temsil ediyor. Onlara da “turist” muamelesi yapmaktan vazgeçmeli, “gurbetten gelen misafir” anlayışıyla hizmet sunmalıyız.
Kuşkusuz bu başarıda tanıtım faaliyetlerinin, vize kolaylıklarının, ulaşımda sağlanan esnekliklerin ve güvenlik algısındaki iyileşmenin payı büyük. Ancak unutulmamalı ki, turizmde asıl mesele “ilk geliş” değil, “ikinci geliş”tir. İlk gelenleri büyülemek mümkün, ama tekrar gelmelerini sağlamak için samimi bir misafirperverlik şart.
Türkiye’nin turizmdeki bu ivmesini kalıcı başarıya dönüştürmesi, her şeyden önce doğal ve kültürel mirasını korumasına, şehir planlamasına, ulaşım altyapısına ve hizmet kalitesine bağlı. Kitle turizmi yerine nitelikli turizmi tercih eden bir anlayış, yalnız bugünü değil, yarını da güvence altına alır.
Şimdi önümüzde sıcak bir yaz mevsimi var. Oteller hazır mı, personel eğitimli mi, fiyatlar erişilebilir mi? Asıl sınav şimdi başlıyor.