Bir kul ‘Allah dostu’ olamaz mı? Tabii ki olur. Allah’ın dostu olmak istemez mi? Tabii ki ister ya da istemelidir. Zira Allah’ın dostu olmak kadar büyük bir makam olamaz.

Şüphesiz ki en başta Peygamberler Allah’ın dostlarıdır. Sonra da derecesine göre onlara yakın olanlar bu eşsiz mertebeye ulaşırlar.

Allah dostu olmak, Allah’ın sevdiği şeyleri sevip yapmakla ve sevmediği şeyleri de sevmeyip uzak olmakla mümkündür. Bu ise çok geniş bir konu olup İslâm’ın bütününü kapsar.

Bu dostluk önce imanla başlar. İmanı olmayanın ya da kesin iman konularından bir tanesine inanmayanın Allah’a dost olması asla düşünülemez. Onun için Kur’an’da müminlere imanlarıyla hitap edilir. Pek çok ayette “Ey iman edenler” hitabını görürüz. İman ise sadece Allah’a inanmakla mümkün olmaz. O’nun “inanın” dediği bütün hakikatlere inanmakla mümkündür. Hem de kavi bir derecede olmalı ki Allah’ın dostluğuna gidebilsin. “Amentü esasları” bunun özetini verir. Tabii ki İslâm’ın bütününe iman etmelidir. Bu da Allah’ın son ve seçkin Peygamber olarak bütün insanlık ve cin âlemine gönderdiği Peygamberi, Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimize iman edip, O’na tabi olmakla mümkündür. Aksi halde asla Allah’ın sevdiği bir kul olunamaz! İşte asıl mesele önce bu hitaba mazhar olmaktır. Bu konuyu ayeti kerimeler şöyle özetler:

 “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar iman etmiş ve Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.” (Yunus 62, 63)

 “(Habibim) De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir." (Âl-i İmran 31)

Şu ayet ise Allah’ın mü’minlerin dostu olduğunu bildirir:

 “Allah mü’minlerin dostudur.” (Al-i İmran, 68)

VELİ NE DEMEKTİR?

Velî sözlükte “yardım eden, koruyan; yardım edilen, korunan” anlamlarına gelir. Kelimenin çoğulu olan evliyâ Türkçe’de tekil anlamda da kullanılır. Kur’an’da Allah’ın evliyasından bahsedildiği gibi şeytanın evliyasından da bahsedilir (Yûnus 10/62; Âl-i İmrân 3/175). Kelime sözlüklerde hem fâil hem mef‘ûl mânasında yer aldığından Kur’an’da Allah mü’minlerin, mü’minler Allah’ın; şeytan inkârcıların ve zalimlerin, inkârcılar ve zalimler de şeytanın velîsi olarak zikredilir (el-Bakara 2/257; Âl-i İmrân 3/68; el-Mâide 5/55; el-A‘râf 7/196; eş-Şûrâ 42/9). Ayrıca mü’minler mü’minlerin ve kâfirler de kâfirlerin evliyasıdır (et-Tevbe 9/71; el-Enfâl 8/73). Kur’an’da geçen mevlâ kelimesi velî ile ortak kökene ve aynı anlamlara sahiptir. (el-Bakara 2/286; Âl-i İmrân 3/150; el-Enfâl 8/40; el-Hac 22/78; Muhammed 47/11; et-Tahrîm 66/2)

Allah’ın koruduğu ve yardım ettiği kimseler olarak müminler de Allah’a ibadet etmekle O’nun dostluğunu kazanıp velîsi durumuna gelirler. (Süleyman Uludağ, Kuşeyrî, s. 519). (TDV İslam Ans. Veli md.)

ALLAH’IN DOSTLARI KİMLERDİR?

Anlıyoruz ki önce imanı sahih olan mü’minler hep Allah’ın velisidir. Ancak onların imandan sonra ameldeki gayretleri, Allah’ın onlara olan sevgisini artırır. O zaman da Allah’ın veli ya da Türkçedeki ifadeyle Evliya kulları olarak bildiğimiz kullar daha belirgin bir şekilde ortaya çıkar. O halde onların bu özelliklerini göz önüne alarak bu yolda yürümemiz lazımdır:

“O’nun evliyâsı sadece takva sahipleridir.” (Enfâl 34)

“Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Rasûlüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir.” (Maide 55)

“Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.” (Bakara, 257)

Şüphesiz ki sevgi önce bizden gidecek Rabbimize. Bu da en önce imanla olur dedik. İman, sevgi demektir. Sonra ise amelleri artırıp güzelleştirerek Allah’a yakınlığımız artar ve Onun gerçek velilerinden oluruz. İşte bu gerçek şu kudsi hadiste açıkça belli edilir.

VELİLERE DÜŞMANLIK EDENLER

Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah şöyle buyurdu: "Kim benim bir velî kuluma (dostuma) düşmanlık ederse, ben de ona harp ilân ederim. Kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder, ta ki ben onu severim. (Sevince de) artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey isterse muhakkak ona (istediğini) veririm. Bana sığınırsa muhakkak onu korur ve kollarım..."” (Buhârî, Rikâk, 38)

Bunlar ve benzeri ayetlerde mü’minlerin Allah Teâlâ’nın dostu olduğu vurgulanır. Evet, bütün mü’minler Allah Teâlâ’nın dostudur ancak, her mü’minin dostlukta derecesi ve sevgi seviyesi bir değildir.

“Onlar (Allah’ın velîleri) öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır, zikredilir.” (Dürrü’l
Mensur, 4/370; naklen Elmalılı, 4/495).

“Kişi, dostunun dini üzeredir. İnsan kiminle dostluk kurduğuna dikkat etsin!” (Tirmizî, Zühd 45 hadis no: 2379; Ahmed bin Hanbel, 16/178) “İnsan, dostunun dinindedir. Bundan dolayı dost edineceği kişiye dikkat etsin.” (Riyâzü’s-Sâlihîn, 1/398)

Allah dostları asla Allah düşmanlarını sevmez ve onlarla birlikte olmazlar. Zira Allah’ın düşmanlarıyla beraber olanlara, Allah (cc) düşman olur. Bu ise, münafıklık alâmetidir. Bunlar çokça ibadet edenler olsalar bile, Allah katında hiçbir değer ifade etmez. Zaten bunlar Müslümanlara zulmedenlerle beraber olduğu için, Allah katında çekecekleri büyük bir cezaları vardır.

ALLAH KULUNU SEVİNCE

Yüce Rabbimiz bir kulunu sevdiği zaman bakın ne oluyor. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:

"Allah bir kulu sevdiği zaman Cebrail (a.s.)'a şöyle seslenir:

"Allah falanı seviyor, onu sen de sev!" Onu Cebrail de sever. Sonra O, sema ehline şöyle nidâ eder:

"Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!" derken bütün sema ehli de onu sevmeye başlar. Sonra onun için halk arasında (ilgi ve) kabul konur." (Buhari, Tevhid 33.)

Bunlara ilâveten Müslim’de şöyle devam eder:

"-Allah (c.c.) bir kula da buğzetti mi Cebrail (a.s.)'a:

"Ben falancaya buğzettim, sen de buğzet," diye nida eder. Ona Cebrail de buğzeder.

Sonra Cebrail sema ehline nidâ eder:

Allah (c.c.) falan kimseye buğzetti, siz de buğzedin". Sonra yeryüzüne onun için buğz konulur. (İnsanlar da o kimseye buğzeder.)” Müslim, birr 157.

BİR ALLAH DOSTUNU SEVMEK
Bir Allah dostunu sevmek ve onunla Allah ve Rasûlü muhabbeti etmek, bir insan için ne güzel bir haz ve lezzettir. Çünkü ‘Yâr’dan bahsetmek kadar eşsiz bir kazanç olamaz. Zaten yaratılış maksadımız da bu değil midir? Yüce Hâlıkımız böylesi bir durumdan razı olmaz mı? Hani Alvarlı M. Lütfi Efendi’nin şu şiirinde olduğu gibi:
Sen Allah’ı seversen,
Allah seni sevmez mi?
Emrince hizmet etsen,
Hakk ecrini vermez mi?

Sen rıza kapısında,
Aman Allah’ım dersen,
O Âlemler Sultanı,
Lebbeyk kulum demez mi?

ASR-I SAADETE YOLCULUK
İsterseniz Asr-ı Saadet’e bir yolculuk yapın gönül yolunuzdan. Varın da “Âlemlere Rahmet” olarak gönderilen güzeller güzeli Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem’in Mescidlerine girin ve mübarek dizlerinin önüne oturun. Acaba bakmaya kıyabilecek misiniz o mübarek sîmaya. Dayanabilecek misiniz o mübarek Cemali seyretmeye? Ve doyabilecek misiniz O’nun sohbetine?
Şimdi düşünün; o maddesi kumluk ama manası yakutlar olan mescidde Ebe Bekir, Ömer, Osman ve Ali’leri! Ve diğer sahabîleri… (r.anh) Acaba hangi mana ufuklarına daldılar beraberce ve nasıl yaşadılar o lezzet ve aşk ummanlarını? O’nun kutlu nazarını -ki en kıymetli maden- aldılar. İşte sahabîyi ‘Sahabî’ yapan hakîkat!

Bugün o eşsiz saadeti nasıl yaşayalım ki? Çünkü O yok dünyada. Onun için, sadece o asra dendi “Saadet Asrı” diye.
Ama şükredelim ki O’nun sünnetlerini hayata geçirmeye çalışarak O’nun davâsını yaşatmaya çalışan güzel kullar var dünyada. Allah (c.c.) onların ardını kesmesin! Zira o âlim, salih dostlar bitince ilim ve hikmet de bitecek ve kıyamet kopacaktır.
İşte mü’min kimselerin, böylesi Allah Dostlarıyla yakınlık kurması ve muhabbet âlemleri yaşaması gerekir. Zira bu yakınlık, Allah ve Rasûlüne yakınlık sağlar.

İSTİĞFARI BIRAKMAMAK

Günahlar kirdir. İnsan elinin, yüzünün kirli olmasını ister mi? Hatta elbiselerinin bile temiz olmasını sever değil mi? Günah kirleri arttıkça, kalbi de kirlenir insanın. Hadis-i Şerifte geçtiği üzere “simsiyah” olur. Onu ancak tevbe temizler. O halde insana düşen, öncelikle günah kirlerine bulaşmamaktır. Bulaştığı anda ise hemen tevbe etmektir. Zira geciken her günah iyice zifiri yapar kalbi ve kendisini mahveder. İşte bu kullar bu konuda en hızlı davranan kimselerdir. Küçük bir hataları olduğu zaman hemen tevbe ipine yapışırlar ve gönülleri rahatlayıncaya dek istiğfar ederler:

“Onlar bir fenalık yaptıklarında yahut kendi kendilerine haksızlık ettiklerinde Allah'ı anar ve günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir? Onlar günahlarında bile bile ısrar etmezler.” (Âl-i İmran 135)           

Rabbimiz bizlere günahlardan uzak durma gayretini, hata edince de hemen tevbe etmeyi nasip eylesin. “Allah dostlarını” bulmayı, dizlerinin dibine oturmayı ve kimya olan sözlerini dinleyerek kalplerimizin yeşermesini bizlere ve nesillerimize nasip eylesin. Yavrularımızı onlara götürerek onlarla hemhal olmalarını lutfeylesin.