Danimarkalı İslam düşmanı bir politikacının Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde İsveç hükümetinin izniyle ve İsveç polisi himayesinde gerçekleştirdiği Kur’an-ı Kerim yakma eyleminin ardından benzer her olay sonrası gündeme gelen tartışmalar yeniden alevlendi.

Bir yandan “İslam dünyası nerede?”, “İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ne işe yarar?” gibi sorularla Müslümanların dağınıklığı ve İslam ülkelerinin tepkilerinin cılız olması sebebiyle duyulan üzüntü ve sitem dile getirilirken diğer yandan dünyadaki tüm Müslümanların kutsalını alçakça hedef alan eyleme nasıl tepki verilmesi gerektiği sorusuna cevap arandı.

Yine içimizden birileri ya İslam düşmanı olduğu için ya da ezikliğinden İsveç’i aklayıp asıl sorunun Müslümanlardan kaynaklandığı hezeyanını dile getirdi.

Türkiye başta olmak üzere İslam ülkelerinin ve İİT’nin eylemi kınayan açıklamaları sessiz kalmadıklarının göstergesi.

Bununla birlikte, sadece kınama bildirisi yayınlamanın yeterli olup olmadığı ve daha başka nelerin yapılması gerektiği/yapılabileceği tartışılabilir.

Genelde herkes Kur’an-ı Kerim yakılmasına tepki olarak şiddet eylemlerine başvurulmasının Müslümanları haklıyken haksız konuma düşüreceği ve İslam düşmanlarının işine yarayacağı noktasında hemfikir.

İslam ülkeleri birlik ve bütünlük içinde hareket edebilseler güçlü bir şekilde tavır ortaya koyabilir, İsveç’i özür dilemeye zorlayabilir ve benzer alçaklıkların tekrarlanmasını önleyebilirler.

Fakat mevcut dağınıklıkta ve İslam ülkeleri arasında yaşanan çatışmaların gölgesinde bu neredeyse imkânsız.

Yine itiraf etmek gerekir ki, birçok İslam ülkesinin devlet başkanının posterinin yakılmasına göstereceği tepki Kur’an-ı Kerim yakılmasına gösterdiği tepkiden daha güçlü olacaktır.

Bazılarının da Stockholm’deki iğrenç provokasyonu tüm Müslümanların kutsalına yönelik bir saldırı değil “İsveç’in NATO’ya üyeliğine onay vermeyen Türkiye’yi protesto eylemi” olarak değerlendirdiğini söylemek yanlış olmaz.

İsveç’te yaşanan rezilliğe tepki göstermek amacıyla Türkiye genelindeki 90 bin camide sabah namazı vaktinde Kur’an-ı Kerim okunması ve dua edilmesi güzel oldu.

Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde, Kur’an-ı Kerim yakma eyleminin gerçekleştirildiği yerde Kur’an-ı Kerim’e saygı programı düzenleme fikri de gayet isabetli.

İslam ülkelerinin her birinden bir hafızın katıldığı ve İsveç’teki tüm Müslüman büyükelçilerin hazır bulunduğu ortak bir program organize edilebilseydi şüphesiz çok daha etkili olurdu.

İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, hükümetin onayıyla gerçekleştirilen eylemi “son derece saygısız” şeklinde niteleyerek tepkileri hafifletmek istemiş ve ifade özgürlüğü bahanesini ileri sürmüştü.

ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price’dan da benzer bir açıklama geldi.

“Bazı şeyler yasal ama çirkin olabiliyor” diyen Price, olayın “saygısızca ve tiksindirici” olduğunu ve art niyetle yapılmış olabileceğini söyledi.

Oysa Kur’an-ı Kerim yakma eylemi asla yasal ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez.

İslam ülkeleri bir gün hep birlikte ortak tavır almayı ve güçlü bir şekilde tepki vermeyi başarabilirlerse işte o gün ABD ve Avrupa ülkeleri de Müslümanların kutsal değerlerine saldırmanın “nefret suçu” olduğunu kabul edecekler.