Uluslararası Finans Enstitüsü’nün rakamlarına göre dünyamızın toplam borcu yaklaşık 296-303 trilyon dolar arasında gidip geliyor. Kolayca oranlama yapabilmek adına 300 trilyon doları baz alırsak; bu borcun  %66’sı dünyanın zengin ülkelerine, %33 kadarı ise bizim gibi gelişmekte olan ülkelere ve geriye kalan geliş(e)memiş/fakir ülke olarak nitelediğimiz ülkelere ait.

Borcun reel sektör, kamu, finans sektörü ve hane halkı arasındaki dağılımına göz attığımız da ise karşımıza borcun %30’unun reel sektöre, %29’unun kamu kesimine, %23’ünün finansal sektöre ve %18’inin hane halkına ait olduğuna görüyoruz.

En çok borçlular olarak karşımıza çıkan 10 ülkenin toplam borçları küresel borç stokunun %25’ini oluşturuyor. En borçlu ülke yaklaşık 30 trilyon dolarlık borcuyla ABD, onu 15 trilyon dolarla Japonya, hemen arkasından da 11 trilyon dolarla Çin takipte… “Muhteşem 10 Borçlu” liginin önde gelen diğer üyelere kolayca tahmin edeceğiniz üzere İtalya, Fransa, Almanya ve İngiltere. Toplam borçlanmaları birbirlerine çok yakın. Küresel borç stokunun %5’i bu dört ülkeye ait.

Son üçte ise Hindistan, Brezilya ve Kanada var. Dünya borç pastasında toplam payları %2.

Görüldüğü üzere dünyanın en güçlü ekonomileri, yaklaşık 100 trilyon dolarlık Küresel GSYH ile karşılaştırıldığında tam anlamıyla borç batağındalar. 25 trilyon dolar GSYH üreten ABD’nin 30 trilyon dolar borcu, 4,3 trilyonluk GSYH ile Japonya'nın 15 trilyon dolar, 18 trilyon dolarlık Çin'in 11 trilyon dolar, 3,1 trilyon dolarlık İngiltere’nin 3,2 trilyon dolarlık, 2,7 trilyon dolarlık Fransa'nın 3,3 trilyon dolar, 2 trilyon dolarlık İtalya’nın 3,4 trilyon dolar borcu var.

Tablo gerçekten akıl almaz bir gerçekliği haykırıyor. Dünya vatandaşları olarak bir damla su içmeden, tek bir lokma yemeden yıllarca çalışıp üretsek, borçlarımızı ödeyemeyecek durumdayız.

Hâsılı, sahip olduğumuz birçok şeye aslında sahip değiliz. Müthiş bir aldatmacanın içinde, devasa borçlardan ve borçların artabilmesi için hayali varlıklardan oluşan akıl almaz tekniklerle inşa edilmiş bir illüzyon çadırının içinde, kendimizi elimize aldığımız, cebimize koyduğumuz şeylerin sahibi sanarak, maddenin peşinde, esaretimizi kavrayamadan büyülenmiş bir şekilde dolanıp duruyoruz.

Bu yazıdan sonra kendimize sormamız gereken tek bir soru var: Kim bu devasa borçların alacaklısı?

Bu soruyu sorup peşine düşme hususunda kararlı olursak; araştırır, öğrenir ve herkese aktarmaya gayret edersek…

Bu illüzyonu çözüp gelecek nesillerimizi bunu kavrayacak şekilde yetiştirirsek...

Bu oyunu bilen bir nesil tarafından ekonomi-maliye stratejileri oluşturabilirsek…

Çok net ifade ediyorum: Her geçen gün efsunlanıp köleleştirilen insanlığı yeniden diriliş vadilerine davet edebilir, içi boşaltılan değerlerimizi bu köle sisteminin sahibi şeytanîlerin elinden kurtarabilir ve insanlığı düşmek üzere olduğu uçurumun kenarından döndürüp Rabb’imizin emirleri üzerine, adil bir ekonomik sistemi inşa edebiliriz.