Muhalif medyanın ‘paralel evrenine’ pek uğramam…

Yanlış anlaşılmasın, tek gerekçem ‘ruh sağlığım…’

Öylesine tuhaf öylesine ilginç şeyler gelişiyor ki bu paralel evrende, insanın ruh sağlığını kaybetmesi işten bile değil.

 *

Seçimden 12 gün sonra Kılıçdaroğlu’nun sessizliğini bozup Sözcü TV’ye konuşacağı anons edilince mecburen geçtim ekran başına.

Zahirde dört gazeteci var lakin hepsi de mürşidine biatlı mürit gibi.

Gerçi İsmail Saymaz nispeten daha gazeteci gibi davrandı ama bunun da arka planında Ekrem İmamoğlu olduğu ciddi bir tartışma konusu.

Öyle ya da böyle Saymaz, diğerlerine kıyasla daha gazeteci gibiydi, hakkını yememek lazım.

 *

Kılıçdaroğlu, karnı iyice tok aslanların içine girmiş geyik misali, bir o yana bir bu yana zıplayıp durdu.

Bu tok aslanların içinden sağ çıkacağına o kadar emindi ki sadece muhataplarının değil, kendi seçmenlerinin ve hatta bütün bir halkın zekâsıyla biteviye alay edip durdu.

 *

Kılıçdaroğlu o programa çıkarken hangi soruların sorulacağını gayet iyi biliyordu.

Hayır, soruları önceden aldığı iddiasında bulunmuyorum.

13 yılda girdiği 12 seçimi kaybetmiş ve buna rağmen hiçbir şekilde koltuğunu bırakmamış birisine sorulacak sorular bellidir zira.

Öngörülebilecek bu gerçek nedeniyle danışmanları ve akıl hocaları nasıl kaçak güreşeceğini, hangi sorulara cevap vermemesi gerektiğini ve soru ne olursa olsun konuyu bir şekilde Erdoğan’a getirip o vasatta nasıl heyheyleneceğini gayet iyi talim ettirmişler anlaşılan.

 *

Yılların gazetecileri bunu bilmez mi?

Elbet bilir.

Bildikleri halde Kılıçdaroğlu’nun sıkıştığı her süreçte bu steril alana kaçıp orada top çevirmesini hep birlikte seyrettiler.

Hatta Erdoğan’a hakaret ettiği anlarda destek bile verdiler.

Oysa içlerinden herhangi birisi sahici gazeteci olsa, bırakın gazeteciyi azıcık dürüst olsa, Kılıçdaroğlu’nun, ‘Kandil Erdoğan’ı destekledi. Kimlerin el altından Kandil’i yönlendirdiğini gayet iyi biliyoruz’ yalanını seslendirdiği an, Doğu ve Güneydoğu’da daha önce yüzde üç alan CHP’nin bu seçimde yüzde 60-70 almasını, neyle ve nasıl izah ettiğini sorardı.

 *

Her neyse, karşımızda beklediğimiz gibi demagojinin daniskasını yapan, birbiri ardına yalanlar sıralayan ve oylarını alabilmek için mürailiğin her türlüsünü sergilediği halka hakaret eden her zamanki bildiğimiz Kılıçdaroğlu vardı.

 *

Seçimi kaybetmesinin en esaslı gerekçesinin, ‘kırsal kesimin cahilliği ve menfaatperestliği’ olduğunu söyleyecek kadar zıvanadan çıkmış, akli melekelerini yitirmişti.

Kendi cehaletinin ve nobranlığının ürettiği vahim sonucun faturasını halka kesmekten imtina etmeyen Kılıçdaroğlu, sık sık önüne konulan ‘değişim olacak mı?’ sorusunu yine insanların aklıyla alay edercesine taca çıkarmakta bir beis görmedi.

Açık söylemek gerekirse de bu, tam da tıynetinin gereği idi.

 *

Bütün programı anlamlı kılacak üç soru vardı.

İstifa edecek misiniz?

Tekrar aday olacak mısınız?

Kurultay yerel seçimlerden önce mi yoksa sonra mı olacak?

 *

Bay Kemal, muhalif cenahın yakından ve yana yakıla izlediği bu üç sorudan sadece üçüncüsüne cevap verdi.

Kurultayın seçimden önce olacağını söyledi ama o hususta da kesin ve net bir ifade yoktu.

Diğer iki soruya, lafı dolandırarak, bağlamdan kopup daha rahat konuşabileceği alanlara kaçarak cevap vermemeyi tercih etti.

 *

Uzun süren programın gerçek sonucu şu:

Kılıçdaroğlu, bildiğimiz Kılıçdaroğlu.

Kesinlikle istifa etmeyecek!

Kesinlikle tekrar aday…

 *

Netice itibarıyla Bay Kemal, boş konuştu, öfke kustu, bir dizi yalan attı ve kendi kendini kandırmayı tercih etti.

Yoksa aklı başında bir siyasetçi ‘kaybettik ama bu bir ağır yenilgi değildir’ der mi hiç?