Baskının, faşizmin, ayrıştırmanın farklı şekillerini yaşıyoruz. Tanzimat neslinden itibaren bir ayrıştırma aracı olarak kullanılan Batıcılık, her dönemde farklı postlara bürünen bir yırtıcıya dönüştürüldü.

Eşitlik ve adil paylaşım amacıyla ortaya çıkan sosyalizm ise Türkiye’de kapitalizmin ve ideolojik saplantıların ve dahi sekülerizmin birleşmesiyle baskı aracı olarak kullanıldı, halen de kullanılmaktadır. Esasında asıl mücadele Türk milletinin inançlarıyla ilgili olarak sürmektedir. Sosyalizim ve Batıcılık kavramlarının özünde İslam inancına karşı setler oluşturmak, Müslümanların geleneksel inanma modellerini dejenere etmek yatmaktadır.

Türkiye’de İttihat Terakki’den beri yürütülen gizli ya da açık asimilasyon çalışmalarında kendi varlık genlerine karşı mücadele etmek ve yeni bir millet tarzı ortaya çıkarmak vardır.

Camilerin yer yer kapatılması, ezanın Türkçe okutulması, Adnan Menderes’in uydurma gerekçelerle asılması, 1970-1980 yılları arasında oluşturulan sağ sol kavgası ile binlerce gencin katledilmesi, Merhum Turgut Özal’a bir türlü rahat verilmemesi, Merhum Necmettin Erbakan Hoca’ya iktidar etme imkânı verilmemesi, laiklik bahane edilerek insanların en tabii hakkı olan başörtüsü ve imam hatiplerin, Kur’an Kurslarının kapatılmaya zorlanması yeni bir inanç sistemi ve yaşam tarzı oluşturma heveslerinin tezahürleridir.

2000’li yıllardan sonra bürokratik elit ve bazı piyon örgütler eliyle milletin tercihi neticesinde ortaya çıkan iktidara karşı yapılan pos modern darbeler, bildiriler 15 Temmuz hain darbe girişimi, insanlara göbeğini kaşıyan adam yaftalaması ile onları değersizleştirme çalışmaları devam etti.

Gelinen noktada aynı zihniyetin farklı ayrıştırmalarla toplumu bölmeye, kaos ortamı çıkarmaya devam ettiklerine şahit olunmaktadır. Öğretmenler Günü’nde bir siyasi parti lideri hükümet etme içerisinde normal seçmen davranışlarını sorgulamaya kalkıştı. Bir partiye vaatlerinin bir kısmını yerine getirmediği için halen o partiye oy veren öğretmenlere ben öğretmen demem gibi haksız, talihsiz, hadsiz açıklamalarda bulundu.

Atatürk öğretmenler için “Ben sizden fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmenizi isterim.” şeklinde öğretmene verdiği değer, anlaşılan Atatürk’ün koltuğunda farklı savrulmalar yaşıyor. Ey milletin asaletini, vatan ve millet anlayışını, din ve değerler şuurunu, ferasetini anlamayan sözde ilericiler!

Türk Ordusu milletin şerefidir. Türk ordusunu siyasal emelleri için kullanan insanların olduğu dönemde bile millet ordusuna küsmedi, kırılmadı bilakis gözü gibi baktı. Ordumuz emniyetimiz hiçbir zaman satılık olmadı, olmaz da.

Şerefli ordumuzun yiğit mensupları her daim İlay-ı kelimetullah için, vatanın bölünmezliği için, ezanların dinmemesi için fedayı can eyledi. Bu millet sizin satılmış zihinlerinizi bildiği için tüm çabalarınıza, hile ve desiselerinize rağmen kendi kurumlarına ve değerlerine sahip çıkmakta.

Şunu yüz elli –iki yüz yıldır anlamadınız anlayacağınızı da sanmıyorum ama yine de hatırlatmakta fayda var:

Öğretmenler fikri ve vicdanı hür insanlarıdır, onların tercihleri hangi yönde olursa olsun saygı değerdir.

Öğretmenlik kutsal bir meslektir, politik beceriksizliklerinize öğretmenleri alet etmeyiniz.

Milletin feraseti devletin sigortasıdır, sakın milletin aklıyla alay etmeyin çünkü irfan ve sağduyunun en yüksek mertebesi milletimizin her bir ferdinde sapasağlam durmaktadır.

Ordumuzu politize etmek kadar tehlikeli bir yaklaşım yoktur, Ordumuz ve polisimiz toplumun ortak değerleridir. Bu kurumlar;  devlet olmanın, bağımsız olmanın ve güçlü olmanın anahtar kurumlarıdır.

Artık beyhude hülyalarınızdan vazgeçin, Bu millet 3 bin yıllık Türklük şuurundan, 1000 yıllık İslam değerlerinden vazgeçmez. Kendinize daha gerçekçi hayaller belirleyin, kimseyi aşağılamayın,

Kimsenin tercihine müdahale etmeyin ve unutmayın, kırdığınız kesimler sizden özür bekliyor…