Türk devlet geleneği, çok sağlam temellere dayanmaktadır. Kamu otoritesi ülkenin içerisindeki tüm gelişmelerden haberdardır fakat bazı hareket alanlarına müdahale etmez. Hatta bilinçli olarak bazı olayların, durumların serbest şekilde gerçekleşmesini bekler.

Karakter ve beklenti itibarıyla ahali, devletin gücünü her yönde görmek  ister. Devlet, vatandaşları arasındaki bireysel ya da toplumsal ilişkileri düzenleyen ve denetleyen bir güçtür. Devlet; afetlerde, zor zamanlarda, savaşlarda, salgın hastalıklarda hem kendi varlığını ayakta tutmaya çalışır hem de vatandaşının ihtiyaçlarını karşılar.

Tüm dünya ile Türkiye de ağır bir pandemi yaşadı. Türkiye bu süreçte sağlık sistemi ve sosyal dayanışmasıyla dünyaya örnek olacak işlere imza attı. Hastaneler, vefa grupları, sosyal yardımlar, maske ve aşı dağıtımları, çalışanların ücretlerinin ödenmesi gibi sahalarda devlet, devletliğini gösterdi ve süreci dimdik ayakta atlattı.

Gelinen noktada pandemiden sonra hayat birçok alanda normale döndü. Fakat ekonomik gidişat vatandaşı pandemiden daha fazla kıskaca aldı. İnsanlar, 2018 öncesi ekonomik tablosunu mumla arar oldu. Ücretlere yüzde 50 seviyelerinde iyileştirmeler yapılmaktadır.

İyileştirmeler çalışanların cebine girmeden birkaç kez zamlanmaktadır. Dünyada gıda fiyatları yüzde 20’ler civarında düştüğü hâlde Türkiye’de bu düşüşlerin aksine sürekli artışlar yaşandı. Tedarik zincirinde aksamalar yok artık. Üretimde ciddi bir problem de yok. Artık eskisi gibi kar kış da hayatı ve ekonomiyi çok etkilememektedir. Ukrayna Savaşı etkisini yitirmiş durumda. Yani her şey yolunda gibi...

Fiyat artışlarının sebepleri neler?

Türkiye’deki fiyat artışlarının asıl nedeni pervasızca hareket eden toptancılar, zincir marketler, depo sahipleri, ticari tekeller, gıda mafyaları, spekülatörler, açgözlü ticaret erbabıdır.

Türkiye’de vatandaşlar; halkın ekmeğine göz diken, devlete kafa tutan, birlikte piyasa belirleyen, her iyileştirmeyi daha çalışanın cebine girmeden kendi kârına tedavül eden insanlara teslim olmuş durumda.

Tüketiciler artışların sebebini bile soramaz oldu; bu vampir grubunun her zamma bir gerekçesi var. Asgari ücret arttı, petrole zam yapıldı, ramazan geliyor, okullar açılıyor, kar yağdı, sel bastı, heyelan oldu… Gerekçeler bitmiyor ve halk artık rüzgârın önündeki kuru yaprak misali itiraz bile edemez hâle geldi.

Pahalılığın engellenmesi mümkün mü?

Devlet artık gerçekten ortaya çıkmalı ve halkın bir lokma ekmeğine göz diken leş kargalarının oluşturduğu üçkâğıt masasına tekmeyi vurmalıdır. Eskiden beri söylenen güzel bir söz vardır. “Ya devlet başa ya kuzgun leşe”. Devlet terörü bitirdi, deprem felaketinin yaralarını sardı, pandemiyi atlattı, yedi düvelle mertçe ve yiğitçe mücadele ediyor.

Market sahipleriyle gıda mafyasına teslim olmamalı. En azından sahada insanların güvenini daha fazla kaybetmemelidir. Piyasalarla oynayanlara göz açtırmayacağız sözlerinin sahada bir karşılığı yok. Artık market kapatma, ticaretten menetme, hapis cezaları dâhil yeni önlemler alma zamanı.

En büyük kayıp, devletin bu çapulcularla baş edemeyeceği algısıdır. Türkiye Cumhuriyeti piyasa simsarlarını üç günde paketler, artık bu irade acil olarak ortaya çıkmalı.