Ömer Muhtar ve SeyyidAhmed eş Şerif es Senusi’nin mirası Libya’yı darbeyle başa gelip 42 yıl idare eden, 2010’da WikiLeaks ile patlak veren Arap Baharı’ndan 1 yıl sonra kutlamalarla öldürülen, 2016’ya geldiğimiz de ise halkın “Keşke başımızda olsaydı” dediği lider Muammer Kaddafi, Birleşmiş Milletler içerisinde tek yaptırım gücü olan kurul Güvenlik Konseyi hakkındaki gerçeği 2005 yılında açıklamıştı.1946 yılında kurulan ve 5 daimi 10 geçici üyeden oluşan bu konsey için Kaddafi, emperyalistlerin yüzüne bakarak “Bu bir terör konseyi, güvenlik konseyi değil. Bir terör örgütü” demişti.Kaddafi bir diktatör olabilir, lakin Hz. Ali’nin dediği gibi “Söyleyene değil, söylenene bakınız.”

Terör örgütlerinin ağa babaları

Eğer Güvenlik Konseyi, Kaddafi’nin dediği gibi terör konseyi olmasaydı, 1995’te Bosna’da BM niye Boşnak Müslümanları Sırplar’ın eline bırakır mıydı? 2001’de 11 Eylül saldırısının faili El-Kaide’yi bitirmek için Afganistan’ı işgal eden ABD, teröristler yerine sivilleri katledebilir miydi? 2003’teki Irak işgaline zemin hazırlayan nükleer silahlanma konusunda askeri operasyon yerine Güvenlik Konseyi, yaptırımlar uygulayarak süreci yönetemez miydi? Arap Baharı sonrası konsey, diktatörlerin devrildiği ülkelerin halklara kendi liderini seçme hakkı tanımak yerine, terör örgütleri oluşturup, Müslüman topraklarını paramparça etmedi mi? Tabii ki etti. Ortadoğu coğrafyasında terör faaliyetlerinin tamamı, BMGK’nın 5 daimi üyesi olan ABD, İngiltere, Çin, Rusya ve Fransa tarafından yürütülüyor.

Erdoğan’ın isyanı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her uluslararası platformda dillendirdiği “Dünya 5’ten büyüktür” sözünün manası da insanlığın çıkarlarını her şeyin üstünde gören 5’li emperyalist bloğun iradesine bırakılamaya olmasıdır. Azınlıklar, hiçbir zaman çoğunluğu tahakküm edemez. 21. asrın en büyük sorunu olan terör konusunda gerçekçi adımlar yok. Evet, belirli amaçlar doğrultusunda oluşturulan terör örgütlerine karşı göstermelik savaşlar var, lakin kimse terör devleti sorununu dile getirmiyor. En sıcak örnek; 25. gününe giren Fırat Kalkanı Harekâtı’nda 3 tankımız DAEŞ’li teröristler tarafından saldırıya uğradı. Silahlar kime ait? ABD ve Rusya’ya…

Azınlık tahakkümü

15 Temmuz’a dönelim. İşgal girişimi püskürtüldükten sonra bu 5 daimi üye, Türkiye’ye mi destek verdi? Yoksa FETÖ’cü teröristleri korumak adına tehditler mi savurdu? Bizi, NATO’dan atmakla tehdit ettiler, FETÖ’cüleri müttefik gördüler, 241 şehidi ağızlarına almayıp katiller için insan haklarından bahsettiler. Bunları hepsi oldu. 32 yıldır mücadele verdiğimiz PKK terör örgütü konusunda da hep sırtımızdan vurulduk. 90’lı yıllarda Kürtler’i Saddam’dan korumak bahanesiyle İncirlik’e yerleşen “Çekiç Güç”,  bizzat PKK’yı silahlandırıp, saldırı emirleri verdi. Bugün yine İncirlik PKK’ya lojistik sağlayan merkez. BMGK ve NATO eğer üyesi ve müttefiki Türkiye’nin istikrarından yana ise PKK ve DAEŞ’e destek vermeyi bıraksın. PKK’yı vuruyoruz, terör destekçisi HDP’li belediyeleri milletin emrine veriyoruz ses ABD’den çıkıyor. Sürekli kaygılılar. Ana tabloda BMGK ve NATO’nun İslam topraklarında iki işlevi ortaya çıkıyor. Sürekli kına, daima böl… İnsanlık terör devletleri ile mücadeleye inanırsa, bu topraklarda ne Öcalan’lar ne Bağdadiler ne de 3 harfli başka kiralık katil terör örgütleri olur. İnsanlığın kurtuluşunun yolu, azınlığın tahakkümünü kırmaktır, başka çaremiz yok…