Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın vahşice katledilmesinin ardından katıldığı bir programda şöyle demişti:

“Suudi Arabistan ve Türkiye’nin arasını açmaya çalışanlar var fakat Kral Selman, Veliaht Prens Muhammed bin Selman ve Cumhurbaşkanı Erdoğan var olduğu sürece bunu başaramayacaklar.”

Bu sözler akıl almaz yöntemlerle işlenen cinayetin ve faillerinin ortaya çıkması üzerine Türkiye’nin dosyayı kapatabileceği ümidiyle dile getirilmiş, söyleyen kişinin bizzat kendisi dâhil hiç kimsenin inanmadığı sözlerdi.

Çünkü Türkiye’yle Suudi Arabistan’ın arasını açan ve ilişkilerin kötüleşmesine sebep olan Suudi Arabistan yönetiminden başkası değil.

Riyad’ın Türkiye karşıtı tavrı ne yazık ki o alçakça cinayetin ardından artarak devam etti.

Bütün işaretler paranoya boyutuna ulaşan bu düşmanlığın daha da ileri boyutlara taşınacağını gösteriyor.

Ankara şimdiden en kötü senaryoya göre hazırlık yapmalı.

Yakın bir gelecekte Suudi Arabistan’da çalışan tüm işçiler zorla geri gönderilirse şaşmamak gerek.

Türk ürünlerine ambargo uygulamasından Suudi Arabistan da zarar görecek.

Çünkü o ürünlerin birçoğu Türkiye’ye ya da Erdoğan’a destek için değil kalitesi ve fiyatı uygun olduğu için tercih ediliyordu.

Yerlerine konulacak alternatiflerinin kalitesiz ya da pahalı olma ihtimali yüksek.

Örneğin Mısır’dan ithal edilen sebzelerin çoğunun kanalizasyon sularıyla sulandığı ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) ithal edilen birçok ürünün merdiven altı sahte ve kalitesiz imalat olduğu için sağlığa zararlı olduğu biliniyor.

Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye uyguladığı ambargonun olumsuz etkileri alternatif pazarlarla ve çeşitli yollarla bir şekilde aşılır.

Ankara’nın önünde konuyu başta Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) olmak üzere uluslararası arenaya taşıma seçeneği de var.

Fakat asıl tehlike aylardır halka pompalanan Türkiye düşmanlığı.

Suudi Arabistan Odalar Birliği Başkanı Ajlan bin Abdulaziz Al Ajlan’ın “Türkiye’ye ait ne varsa boykot etme” çağrısı, olayın AK Parti ve Erdoğan karşıtlığının ötesine çoktan geçtiğinin, Türkiye’nin ve Türklerin tamamının Suudi Arabistan’ın hedefinde olduğunun göstergesi.

Bu da hac ve umre için kutsal topraklara gidecek Türk vatandaşları için tehdit anlamına geliyor.

Suudi Arabistan halkının kahir ekseriyeti rejimin Türkiye karşıtı tavrına ve Türk düşmanlığına katılmıyor.

Fakat rejim yanlılarından ve kraldan çok kralcı gruplardan Türk hacı adaylarına ve umrecilere fiili saldırı, hakaret ve kötü muamele gelebilir.

Allah korusun böyle bir şey gerçekleşirse tek sorumlusu Riyad olacaktır.

Yakın geçmişte bunun yaşanmış örnekleri var.

Karayoluyla umreye giden Katarlıların araçlarına saldıran Suudi Arabistanlı gençler bunu “vatanseverlik” olarak kaydedip sosyal medyada paylaşmıştı.

Benzer şeylerin Türklere yapılmayacağının garantisi yok.

Çünkü Riyad’daki yönetim medya ve gayri resmi sözcüleri aracılığıyla Türkiye’yi adeta şeytanlaştırıyor.

Suudi Arabistan toplumuna her gün Türkler aleyhinde kin ve nefret pompalanıyor.

Türkiye düşmanlığıyla zehirlenen Suudi Arabistan ortamında herhangi bir şekilde zarar görmemeleri için hacılarımızın ve umrecilerimizin güvenliği konusu ivedilikle masaya yatırılmalı.