Sosyal medyaya düşen bir fotoğrafla birlikte ülke gündemi çok hızlı bir şekilde değişti yine. Güzel memleketimin gündemi bu kadar hızlı ve kolay değişebiliyor diye üzülmüyor değilim.

Fotoğrafta, cafcaflı bir tahta oturmuş takkeli bir adam ve etrafında da yine takkeli adamlar var. Fotoğrafın hikâyesi ise şöyle anlatılıyor: Tahtta oturan adam tarikatın șeyhinin vekiliymiş. Oturduğu taht da şeylik tahtıymış. Şaşırmadım değil. Ama biraz araştırmaya girişince paylaşılan fotoğrafın 2013 yılına ait ve tarikata mensup bir ailenin düzenlediği düğün merasimi olduğunu öğrendim. Tahtta oturan takkeli adam da tahmin edebileceğiniz gibi müstakbel damat oluyor.

Bu hikâyeyi önemli kılan durum ise, bir delinin bu fotoğrafı paylaşmasından sonra ortaya çıkan curcuna. Olayı daha da trajikomik hale getiren mesele ise, bu fotoğrafın paylaşılmasından sonra “Tarikatların ve cemaatlerin kapatılması”nın yine yine ve yine sonuç bildirgesi gibi ortaya atılması oldu.

“Cemaat” kelimesi Arapça’dan bize geçmiştir ve toplanmak anlamına gelir. İlla dini bir ideolojisi olmasına da gerek yoktur. Şu anda Meclis’te bulunan her siyasi parti birer cemaattir. Hatta ateizm derneği dahi bir cemaattir. O yüzden en baştan cemaat kelimesine karşı oluşan antipatiyi bir kenara bırakmak lazım.

Ülkemizde hiçbir cemaat veya tarikat bu statülere sahip değildirler. Yani İslami grupların geneli vakıf veya dernek olarak çalışmalarını devam ettiriyorlar. Bu yüzden birinin kalkıp “Tüm cemaat ve tarikatları kapatalım” derken birkaç defa daha düşünmesinde fayda var. Çünkü kastettiği grupların hiçbirinin tarikat veya cemaat vasfı yok. Keşke olsaydı da Avrupa’ya, bizde “tarikat ve cemaat kurma özgürlüğü” var diye hava atabilseydik.

Sosyal medyada “CemaatlerKapatılsın” hasthag’leri açanlar, içinde biriktirdiği nefreti kusanlar, FETÖ’yü bahane ederek tüm cemaatleri bir tutanlar ve kendini asıl Müslüman belleyerek tüm cemaatlere, tarikatlara ve mensuplarına ahkâm kesenler doldu taştı maşallah.

Bu ülkenin vatandaşları; devletin güvenliğine veya toplumun huzuruna kastetmedikleri sürece istedikleri gibi toplanabilir, sivil toplum örgütleri kurabilir, faaliyette bulunabilir ve hatta eylem yapabilirler. Anayasa’da da bu hakların temel hak ve özgürlükler adı altında teminatı verilmiştir. Lakin buna rağmen bu hakları hazmedememek faşizan kişiliğin alâmetidir, özgürlük yanlısı gözüküp; kendi benimsemediği fikir ve tarafları reddetmektir. Demokrasinin en temel unsurlarına karşı çıkmaktır. Tek tipçiliktir.

Meselelere kategorik bakmak bizi demokrasiden uzaklaştıracaktır. Diyalektiği yanlış yapmamıza sebebiyet verecektir. 15 Temmuz’u hatırlatarak FETÖ ile tüm cemaatleri aynı kefeye koymak en başta suçun şahsiliği ilkesine, sonra da “Her koyun kendi bacağından asılır” atasözüne aykırıdır. Beynini yormaktan âciz bir insandan başka, aklı başında hiç kimsenin bu sonuca varabileceği düşünülemez.

Düşününki, 15 Temmuz teşebbüsünün iki unsuru vardı. Biri: FETÖ cemaati. Diğeri ise askeri güç. Şu an yapılan diyalektiğe göre; FETÖ bunu yaptıysa, diğer cemaatlerde potansiyel olarak tehlike arz edebilir. O yüzden tüm cemaatler kapatılıp yok edilmeli. Ve bu söylemlerin sahipleri diyalektiği burada bitiriyorlar. Ama ben bu mantıkla diyalektiğe biraz daha devam etmek istiyorum. “Darbe teşebbüsünün diğer unsuru olan askeri güç; değil sadece 15 Temmuz’da, 1960 ve 1980 yıllarında da demokrasiye darbe vurmuş bir güçtür. Darbe kötü bir şey ise ve bu askeri güç bu kötü fiili düzenli olarak belli aralıklarla yapıyorsa, bu güç tasfiye edilip yok edilmeli” sonucu çıkacaktır.

Bu çıkarım ne kadar saçma ve kabul edilemez ise, en başta yapılan çıkarım da o kadar saçma ve kabul edilemezdir.

Tarikat veya cemaatlerin her birinin o kadar hatalı ve eleştirilmesi gereken yönleri var ki, yazmaya kalksam en az 10 sayılık yazı dizisi çıkar. Ama yaptığım şeyin sınırı ve durmam gereken nokta, karşı tarafın özgürlüğünün başladığı yerdir. Ve benim hiçbir özgürlüğüm, karşı tarafın var olma özgürlüğünden daha üstün değildir.

Eğer özgürlük yanlısıysak, her fikre ve ideolojiye alan açmamız gerekir. Fakat şu an ortalıkta konuşulan söylemler dahi, özgürlük alanlarına kastetmek isteyen faşizan ruhlu insanların varlığına delalet ediyor. Haddimizi bilelim ve ağzımıza sakız ettiğimiz demokrasi kelimesinin az da olsa gerekliliklerine saygı duyalım.