Demokrat Parti iktidarını 27 Mayıs 1960 tarihinde sonlandıran askeri darbe, Türkiye’de olduğu gibi Kıbrıs’ta da çalkantılı bir süreci beraberinde getirdi. Kıbrıs davasına gönül veren Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun yoğun gayretleri neticesinde adada bir çözüme varılmış; Türk-Rum ortaklığında bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasını öngören Londra ve Zürih antlaşmaları 1959 yılının başında imzalanmıştır.

Bu, Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak (Enosis) için yoğun bir uğraş veren Rum ve Yunan ikilisine karşı kazanılmış önemli bir başarıydı. Öyle ki Fatin Rüştü Zorlu darağacına giderken, “bu memleket için hiçbir şey yapmadıysam Kıbrıs için yaptım” diyecektir. Lakin bu başarıdan Rumlar oldukça rahatsızdır. Hatta Zorlu’nun idamı, en çok onları sevindirir.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı Makarios, Zürih ve Londra antlaşmaları ile Kıbrıs Anayasası’nın Türklere adil olanın çok ötesinde haklar verildiği görüşündedir. Açıkçası Makarios, Kıbrıs Türklerine eşit siyasi hak ve statü tanınmasından hoşnut değildir. Ona göre adil olan Türklere azınlık hakkı verilmesidir. Makarios bu görüşünü saklamadığı gibi kurulan hukuki ve siyasi düzeni değiştirmek için uluslararası destek aramaya koyulur.

Böyle bir atmosfer içinde gelen darbe, Kıbrıs’a belirsiz bir havanın hâkim olmasını sağlar. Darbe yönetimi yayınladığı bildiride Londra ve Zürih antlaşmalarına bağlı kalacağını duyursa da belirsizlik devam eder.

Bir defa darbe hükümeti nazarında Denktaş ve Dr. Küçük, “Menderes’in adamlarıdır.” Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) ise, “Menderes’in Kıbrıs’taki silahlı gücüdür.” Bu bakış açısından ötürü öncelikle teşkilatın üst yönetimi tasfiye edilir; ardından teşkilata verilen silah, eğitim vb. yardımlar kesilir. Darbe hükümeti Denktaş ve Dr. Küçük’e “Menderesçi” muamelesi yaparken diğer taraftan Lefkoşa’da bulunan Adnan Menderes Kız Lisesi ile Celal Bayar Lisesi’nin adlarını da değiştirtmeyi de ihmal etmez.

Belki de daha önemlisi TMT’nin ilk Bayraktarı Albay Ali Rıza Vuruşkan’ın Kıbrıs’taki görevinden alınmasıdır. Rıza Vuruşkan TMT’nin sembol isimlerinden birisidir. Kıbrıs Türklerinin örgütlenmesinde ve EOKA’ya karşı mücadelesinde etkin bir rol üstlenmişti. Bu yüzden Albay Vuruşkan’ın adadan apar topar geri çağrılması Kıbrıs Türklerinde derin bir üzüntüye neden olur.

Darbe yönetiminin önyargısı, en çok Makarios’un ekmeğine yağ sürer. Bu vaziyet 16 Ağustos 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilan edilmesiyle Lefkoşa’ya büyükelçi olarak atanan Emin Dırvana’yla zirveye çıkar. Emekli bir asker olan Emin Dırvana’ya Ankara’dan verilen talimat çok açıktır: “Kıbrıs’ta olay istemiyoruz!” Yine Büyükelçi, Denktaş, Dr. Küçük ve TMT konusunda uyarılır.

Dolayısıyla Büyükelçi göreve başlar başlamaz, Denktaş ve Dr. Küçük’e karşı, tereddütlü, şüpheci ve mesafeli bir tavır içine girer ve Kıbrıs’ta iki toplumu karşı karşıya getiren her olaydan onları mesul tutmaktan çekinmez. Büyükelçi nazarında, Denktaş ve Dr. Küçük Cumhuriyet için değil Taksim için çalışan tehlikeli kişilerdir.

Denktaş’a göre ise durum tam tersidir. Ankara’nın önyargısının, büyükelçinin diplomasiden ve adadaki oyunlardan bihaber olmasının, Türkiye’nin Kıbrıs davasını gerilettiğini ve Makarios’a Türkleri katletme fırsatı sunduğunu iddia eder. Denktaş ardından şöyle devam eder: “Şayet adada aklı başında bir büyükelçi olsaydı belki de Kıbrıs meselesi ortaya çıkmazdı.”