Oynadığı takımlar, kazandığı kupalar, istatistikleri ile kırdığı rekorlarla tartışılmaz bir dünya starı. “Gelir mi, gelmez mi?” tartışmaları sürerken, bugün en çok eleştirilenler dün “Gelmez” diyenler.

Dün tartışılmayan oyuncu bugün herkesin dilinde.

Birçok eleştiriyle karşılaşacağı belliydi. Önce “Koşmuyor” dediler. Koşmaya başladı. “El freni oluyor, takımın hızını kesiyor” dediler. Sahadaki gayretiyle hepsine cevap verdi, veriyor, verecek.

Real Madrid, Arsenal gibi Avrupa’nın en gözde takımlarında oynadı. Fakat geldiği günden bugüne kadar Fenerbahçe’de oynamanın Real’de oynamaktan daha zor olduğunu anlaşmış olmalı.

Mesut’un oyunculuğunu, karakterini, yeteneğini tartışmaya açmak için akıl fakiri olmak lazım. Sahadaki performansı elbette konuşulacak ama arkadaşlarını daha dikkatli seçmesi gerekiyor.

Fenerbahçeliliği tartışılmaz bir isim Rıdvan Dilmen. Tespitleri, yorumları, analizleri ile tam bir futbol uzmanı Dilmen. Çok da beğenerek takip ettiğim bir isim.

Fakat Türkiye’de herkesin bir takıntısı var. Dilmen’in de takıntısı Pereira.

Dilmen, Fenerbahçe’yi “seçilmiş diktatörlükle” yöneten Aziz Yıldırım’ın her şeye müdahale ettiği bir dönemde göreve getirilen Pereira’yı sık sık eleştirmişti. Bu sezon takımın başına yeniden getirilen Pereira yine anlamsız bir şekilde Dilmen’in hedefinde. Fenerbahçe’nin yıllardır oynadığı ve başarının gelmediği 4-2-3-1 ile şampiyon olacağını öne süren Dilmen, Pereria’nın denediği ve şimdiye kadar tuttuğu görülen 3-4-3 taktiğine kafayı takmış durumda.

Dilmen’in savunuculuğunu yaptığı 4-2-3-1’in odağında ise Mesut Özil var. Dilmen, geçen gün seyrettiğim bir programda saydığı bütün varyasyonlarda Özil’in bu taktikle daha verimli olacağı görüşünde.

Peki, futboldaki asıl amaç; dünya starı da olsa bir oyuncudan daha fazla verim almak mı, yoksa tüm takımın verimi arttırmak mı? Robin van Persie krizinde gördük ki Vitor, takım oyunundan yana.

Tüm bunlar olabilir. Dilmen gerçekten de Vitor’un sistemini beğenmeyebilir ve bir futbol uzmanı olarak farklı önerileri olabilir.

Fakat Dilmen’in Özil’le çok yakın bir ilişkide olması soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.

Bir kısım medyada çıkan “Özil mutlu değil”, “Özil’le Vitor arasında sorun var” haberleri ile Özil ile sıkı dost olan Dilmen’in “Sürekli olarak Mesut’u merkeze koyan” ve “Mesut’a yönelik bir sistem belirlenmeli” şeklinde özetlenebilecek yorumları bir Fenerbahçeli olarak beni rahatsız ediyor.

Eski Fenerbahçelilerin en sevdiği hobi, başkana, hocaya, takıma müdahale etmektir.

“O oynasın, bu oynamasın”, “O taktikle olmaz, bu taktikle olur”, “İlk 11’de şunlar olmalı” gibi söylemler sıkça duyulur. Normaldir, herkesin bir fikri var bu konuda. Eski Fenerbahçelileri sıradan taraftarlardan ayıran şey ise “istedikleri olmadıklarında” yıkıcı olabiliyorlar. Geçmişte çok örneklerini yaşadık. Hızla kurulan darağaçları ile nice hocalar, nice oyuncuların ipi çekildi. Bugün de ellerindeki iple, fırsatını bekliyorlar.

Sevgili Mesut, yapman gereken tek şey sahaya odaklanmak ve “Tek otoritenin” Vitor olduğunu kabul etmek.

Zira kartvizitinde onlarca kupa, kırılmış rekorlar, altüst edilmiş istatistikler yazan bir profesyonele bu yakışır.

Çünkü her şey iyi giderken, Fenerbahçe taraftarı üzerinde etkili olan isimlerin “Senin adını kullanarak” yaptıkları yönlendirmeler başta senin, sonra takımın performansına etki edecektir.

Bu da taraftarın sahaya ve yönetime yönelik baskısının artmasına sebep olacaktır.

Zira Fenerbahçe taraftarı, süreç değil sonuç odaklı, sezon değil maç odaklı bir taraftar kitlesine dönüştü.

Bu senin kabahatin değil elbette ama kaptan olarak saha içinde olduğu kadar saha dışında da sorumlulukların var.

İsmin üzerinden Fenerbahçe’ye müdahale etmek isteyenlere karşı bir duruşun olmalı.

Çünkü “Eski” Fenerbahçelilerin böyle kötü bir huyu var.

Kısacası Mesut ol ve sadece sahada kal.