110 gün geride kaldı.

Savaşın başında 10, 100, 1000'lerle ifade ettiğimiz ölü sayısı 25 bini, İsrail'in zulmü ise arşı aştı.

İsrail yine her gün bomba yağdırıyor, hastaneleri kuşatıyor; bebekleri, çocukları, gençleri, kadınları, babaları öldürüyor. Toplu mezarlara defnedilen cesetleri saymayı bile bıraktık artık.

"Bir bebeğin soğuktan donarak ölmesi" ile sarsıldık mı?

Peki, girdiği yemek sırasından tenceresi boş olarak döndüğü için kahkahalar atan yedi bilemedin sekiz yaşındaki çocuk "Ölüm bu hayattan daha merhametli." demişti. Mıh gibi çakılmadı mı zihnimize minicik bedenden yükselen bu sözler!

Alışıyor muyuz?

Her ne kadar uluslararası kuruluşlarda hâlâ gündemde olsa da bizim gündemimizde ne var?

Pahalılık, seçimler...

Çok mu uzak kaldı Gazze bizden, eskisi kadar yaralanmıyor mu vicdanımız?

Duyarsızlaştık mı?

Bir bebeğin annesinden ayrı kaldığında bastığı feryada dayanamıyorken yürek, henüz annesinin karnındayken annesinin soğuyan bedenine alışan bebekler, kanımızı dondurmuyor mu artık?

Gözlerimiz her gün bu acıları görmekten yoruldu, belki de kaçınır olduk.

Bir zamanlar yüreklerimizi burkan her haber, şimdi sıradan bir istatistiğe dönüşüyor.

Medyanın, bu trajedileri nasıl sunduğu da önemli.

Tekrar eden görüntüler ve benzer hikâyeler yavaş yavaş vicdanımızı uyuşturuyor.

Gerçeklik algımız sürekli tekrarlanan bu medya içerikleriyle değişiyor, belki de törpüleniyor.

Acı haberler, artık günlük hayatımızın bir parçası gibi; oysa her biri, bir zamanlar bizi derinden etkileyen, düşündüren olaylardı.

Bilgi bombardımanı, duyarsızlaşmamızda önemli bir rol oynuyor.

Her gün, her saat başı maruz kaldığımız bu haber seli, önemli olaylara karşı hassasiyetimizi azaltıyor.

Sosyal medyadaki yankı odaları, kendi düşünce dünyamızda bizi hapsediyor; dış dünyadaki acılara karşı duyarsızlaşmamıza neden oluyor.

Peki, bu bir bahane mi?

Böyle bir durumda, bir bebeğin annesinden ayrı kalmasının yarattığı acıyı hissetmeyen yüreklerimiz, annesinin karnındayken soğuyan bedenlere alışan bebeklerin hikâyelerine nasıl tepkisiz kalabiliyor?

Bu sessizlik ve duyarsızlık, medyanın bir etkisi mi, yoksa toplum olarak bizim tercihimiz mi?

Dünyanın dört bir yanındaki acılara karşı hissizleştiğimiz bir dönemde, belki de en mühim mesele bu: Duyarsızlaştık mı?

Biz, insan olarak, bu trajedilere nasıl bu kadar sessiz kalabiliyoruz?

Çuvaldızı kendime batırayım.

Bir gazeteci olarak;

İsrail ve destekçilerinin Gazzelileri insan dışı varlıklar olarak göstermesine karşı ne yapabildik?

Kaç Filistinlinin gerçek hikâyesini sayfalarımızda anlatabildik?

11 bin bebek öldü, kaçının ismini biliyoruz?

Bu tabloyu rakam olmaktan kurtarmak için ne yaptık?

Her sayı, ardında yitip giden bir hayatı, kırılan bir yüreği, hayalleri olan bir insanı temsil etmiyor mu aslında?

Hangi haberimizi bu gerçeği göz önüne alarak; dikkatle, titizlikle, özenle hazırladık?

Sorular, sorular...