Büyük veya küçük şehir. Hepimiz yoğun bir tempo ile koşturuyoruz.

Hayat gailesi işte, geçim derdi veya daha iyi şartlarda yaşama arzusu.

Evin kirasını denkleştirme ya da havuzlu villada oturma umudu.

Gerekçeler farklı da olsa nefes almadan koşturuyoruz.

Sabahın erken saatinden akşamın kör vaktine kadar...

Eve döndüğümüzde ise dinlenemeden yeniden başlayan koşturmaca ile günden güne tükeniyoruz.

Dinlenemiyoruz çünkü bütün o yorgunluğa rağmen çipil çipil gözleriyle seninle vakit geçirmek isteyen bir arkadaş var.

Oğlum henüz 3,5 yaşında.

Enerjisi dağlar kadar.

Benimle vakit geçirmekten de büyük keyif alıyor.

Ben çok yorgunum tabii.

İtiraf etmeliyim ki onunla baş edebilmem için doping kullanmam lazım.

Bebekken daha kolaydı.

En büyük derdim, "gazı çıktı mı?" ya da "altı ıslak mı?" idi.

Büyüdükçe, bilişsel kapasitesi arttıkça ihtiyaçları da artıyor.

Sohbet etmek, anlatmak, oyun kurmak ve oynamak istiyor.

Günün yorgunluğu ile ihtiyaçlarını karşılayamadığım için de büyük bir öfke duyuyor.

Hissediyorum.

Kızıyor, bağırıyor, çağırıyor, ağlıyor…

Böyle zamanlarda "kurtarıcı" tablet!

Saçma sapan oyunlar, videolar ile "aman sessiz dursun, bana dokunmasın" diyerek sineye çekiyoruz.

Uzmanlar, "tablet, telefon, ekrana maruz kalmak" konularında sert uyarılar yapsa da bazen anlamıyoruz, anlamak istemiyoruz.

Ebeveyn olarak "sıfır ekran" kuralının gerçekçi olmadığını düşünüyoruz.

Eminim benzer durumdaki birçok anne baba bu şekilde düşünüyor.

"Yetişemiyoruz!"

Bugün okuduğum kötü bir haber canımı sıktı. Samsun'da, ailesinin şiddet içeren PUBG (Papçi) adlı oyunu oynamasına izin vermediği iddia edilen 12 yaşındaki çocuk, evlerinde tabancayla kendini vurarak ağır yaralandı.

Bu gibi olayları sıkça duyacak gibiyiz.

Zaten, oyun gruplarında tehlikeli görevlerle çocukların hayatlarını riske ettiği durumlara şahit olmuştuk.

Peki, ne yapmalıyız?

Çocuklara daha fazla vakit ayırmalıyız.

Evet ama nasıl?

Bu sorunun cevabını vermek, bir dağın tepesine çıkıp oradan rotasız bir yolu bulmaya çalışmak gibi.

Herkesin bir fikri var, herkes bir yol gösteriyor ama kimse o yolu yürümüyor. "Daha fazla vakit ayır" diyorlar.

Güzel, peki ama nasıl? Gün 24 saat.

İş, ev, trafik derken "çocukla kaliteli zaman geçirmek", peri masalı gibi geliyor.

Nasıl daha iyi bir ebeveyn olunur?

Nasıl bu teknoloji canavarıyla başa çıkılır?

Çocuğunuzu sarmalayan bu dijital dünyada nasıl sağlıklı bir denge kurulur?

Herkes bir şeyler söylüyor; ekran süresi şöyle olmalı, çocuklarla böyle ilgilenilmeli.

Peki, bu teorileri pratiğe dökmek? İşte orası büyük bir muamma.

Belki de gerçekçi olmayan şey, herkes için tek bir cevap aramak.

Belki de sorun, sürekli olarak "daha fazla"ya ulaşmaya çalışmamız. Daha fazla para, daha iyi bir iş, daha büyük bir ev...

Ve elbette, çocuklarımız için "daha iyi" bir gelecek.

Ama bu "daha fazla" peşinde koşarken gerçekten önemli olan şeyleri, şu anın küçük mutluluklarını, çocuklarımızla geçirdiğimiz o kıymetli anları gözden kaçırıyoruz.