Helalleşme kavramı  iki kişinin birbirine olan haklarını helal etmesi ve birbirini affetmesi demektir. Kılıçdaroğlu’nun geçmişe dönük herkesten helallik istemesi, anlam itibariyle doğru bir yaklaşım olmaz. Bir siyasinin kullanması gereken doğru ifade “özür dilemek”tir.

Özrün şartları vardır. Öncelikle derin bir pişmanlık içermeli, muhatap özrü kabul ederse hata bir daha tekrarlanmamalıdır.

Bu bakımdan değerlendirirsek, ortada samimi bir özür olduğunu düşünmüyorum. Konu helallik istemeyle basite indirgeniyor. Aşağıda sıraladığım “ CHP tarihi” öyle kolay kolay yenilir yutulur değildir. Kaldı ki, CHP üyeleri, tabanı, medyası, akademi camiası da hatalara sahip çıkmaya devam ediyor, ayrımcılıkta son hız söylem geliştiriyor ve Kılıçdaroğlu’nu onaylamıyor. Ayşenur Aslanlardan, Can Ataklılara, Nur Serterlerden başörtüsüne “çul” diyen akademisyene kadar herkes “davasında pek sabit” görünüyor.

CHP SİYASİ İNTİHARIN EŞİĞİNDE 

Mutaassıp yani tutucu olan dindarlar değil CHP’lilerdir. Tabii buna bir şerh düşmek gerekli. CHP’liler aşağıdaki geçmişleri minvalinde ideolojilerinde sabit dursalar da PKK ve FETÖ konusunda savrulmalar yaşıyorlar.

Helalleşme konusu döndü dolaştı iki başlıkta somutlaştı. Birincisi; Selahattin Demirtaş ile karşılıklı helalleşme diyaloğu. Tabii, zemininde tezkereye hayır denmesi, Kandil’den aferin alınması vs. olunca karşılıklı muhabbet pek “tatlı” görünüyor(!). İkincisi de “KHK’lıların haklarının savunulması ve affedilmesi” başlığı altında olası bir iktidarda FETÖ’cülerin affedilmesi zeminini hazırlayan sürecin başlatılması oldu.

Yani durum vahim. CHP’lilerin CHP’yi iyi okuması lazım. Bu vatan hepimizin. Düşünsünler bakalım; Atatürk PKK ve FETÖ ile helalleşir miydi?

CHP’Yİ ANLATMAK HİÇ KOLAY DEĞİL

Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çıkışı CHP’nin tarihini hatırlamak, “Z kuşağı”na aktarmak ve CHP’nin dünü ve bugünü arasında kıyas yapmak bakımından faydalı oldu. Bu vesile ile CHP’nin sayısız kamburunu ana başlıklarıyla sıralayalım.

*İstiklal Mahkemelerinde Batılı yaşam tarzının dayatılmasına karşı çıkan 6021 kişi idam edildi. Bu sayı farklı kaynaklarda daha yüksek belirtilmekte. İdam edilenler arasında milli mücadeleye katılmış çok sayıda vatanperver mücahit, şeyh ve alim kişi vardı. (1921-1927)

*Şapka Kanununa muhalefet ettiği için asılan simge isim İskilipli Atıf Hoca, 4 Şubat 1926’da ipe çekildi.

Şapka giymeyi reddettikleri gerekçesiyle Babaeski Müftüsü, Rize’de 8, Maraş’ta 7, Erzurum’da 4, Sivas’ta 3, İskilip’te 2, Menemen’de 28 olmak üzere, çeşitli yerlerde toplam 78 kişi idam edildi. Bu nedenle idam edilen bir de kadın vardır; Erzurumlu Şalcı Bacı.

*Kahramanmaraş’ta üç imam çocuklara Kur’an-ı Kerim öğrettiği için yargılandı. (Gazete haberi)

*(Ailemizden) Gazi olan büyük babaannemiz, Gaziantep’te mahallenin çocuklarına Kur’an-ı Kerim öğrettiği için polislerden şiddet görmüş, defalarca karakola sürüklenmiş bir Hoca Hanımdır. Dövülen, sövülen, itilen-kakılan halkımızın acılarını bu satırlara sığdırmak veya sayı vermek ne yazık ki mümkün değil. Yaşananlar her ailenin kendi hafızasında nesilden nesile aktarılmaktadır. Bu anlamda CHP’nin kolektif hafızayla başa çıkabilmesi mümkün değildir.

*Teravih namazı sırasında müezzin Veysel Onur, camide Arapça tekbir getirdiği için yargılandı. (01.12.1938-Gazete haberi)

*İsmet İnönü, Katip Mustafa Çelebi Paşa Camii’ni 1941’de 4 bin TL’ye sattı.

*Üsküdar’daki Süleyman Paşa Camiinin, kiraya verilmek üzere gazeteye ilanı verilmiştir. (10.12.1935) Satılan, kiraya verilen, ahır olarak kullanılan hatta pavyon olarak bile kullanılan, çöplük yapılan camilerimizin sayısı oldukça fazladır. Üsküdar’daki camii sadece tekil bir örnek değildir.

*Tüm bu yaşananların yanında bir de bu milletin iki bin yıllık devlet geleneğine ve devletlerin devamlılığı esasına saygısızlık içeren uygulamaları da hatırlamak lazım.

1-Hanedan üyelerinin ülkeden sürülmesi, mal varlıklarına el konulması ve yokluk içinde bir sona mahkum edilmeleri. Onuru incinen Hanedandır ve parçası olduğu milletidir.

2-Hilafetin kaldırılması ile milletimizin büyük şeref ve onurdan eksik bırakılması. Oysa Cumhuriyetin yanında bu makam muhafaza edilmeli ve Müslüman coğrafyanın manevi temsiliyeti bu topraklarda devam ettirilmeliydi. Bu durum ne cumhuriyete ne de demokrasiye bir engeldir. Osmanlı’dan cumhuriyete geçiş daha akıllıca gerçekleştirilmeliydi.

*Bin yıllık tarihin ilmi birikimi olan el yazması eserlerin gözden çıkarılmasıyla, milletin büyük servetinin yok edilmesi.

* Türk Sanat ve Türk Halk müziğinin yasaklanması. Yasak bizzat radyodan duyurulmuş ve kolluk kuvvetlerince de takibi yapılmıştır. Sanat alanındaki tahribatın özeti; Batı konservatuarı 1934’te kuruldu. Yerli konservatuar ancak 50 sene sonra varlık gösterebildi.

*Çok Partili döneme geçildiğinde CHP’nin darbeciliği keşfetmesi ve bir kısım akademisyen, medya mensubu ve cuntacı askerle darbeleri hayata geçirmesi. Bu dört ayaklı yapı çeşitli kaynaklarda ispatlı biçimde detaylandırılmaktadır.

*Dersim’e yapılan kanlı operasyonlar. Resmi rakamlara göre 13 bin 806 kişi öldürüldü. (1937-38) Alevilere yönelik ayrımcı politikaların hayata geçirilmesi.

*Roman kimliğinin yok sayılması ve azınlıklara dair sorunlu alanların oluşturulması.

*Eski Başbakan Adnan Menderes’in idamı ve darbenin “bayram” olarak ilan edilmesi. (1960)

*Kürtlere yönelik ayrımcı politikalar ve Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan acı ve çirkin olaylar. (80’li yıllar)

*28 Şubat 1997’de Postmodern Darbenin desteklenmesi, on binlerce başörtülünün ayrımcılığa tabi tutulması, okullardan atılması, eğitim engeli konulması, kamuda çalışma engelinin konulması, mütedeyyin kişilerin bürokrasiden atılması, iş hayatında fişlenmesi ve bu süreçte yaşanan şiddet olayları, yargı süreçleri… Netice; Hak gaspı, onarılması mümkün olmayan zulümler ve kararan hayatlar…

*15 Temmuz Darbe Girişimi’ne “tiyatro” diyerek şanlı mücadeleye zarar vermek, şehitlerimizin ruhunu, gazilerimizin onurunu incitmek. (2016)

*Ufak bir iktidar alanı bulduklarında ortaya koydukları anlayış; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde binlerce kişi işten çıkarıldı.

*Milli bir mesele olan; Doğu Akdeniz’den Azerbaycan’a kadar “ne işimiz var orada” diyen bir CHP ve ABD’ye teslim bir dış politika anlayışı.

*Tezkereye “hayır” diyerek PKK’ya yapılan sınır dışı operasyonların gereksiz görülmesi.

Bu listede yaşanan mağduriyetler bin sayfalarca yazılabilir, insan hikayeleri anlatılabilir. Maksadın hasıl olması bakımından, bu kadarını yazıma taşıyabildim.

Şimdi söylesin bakalım Kemal Kılıçdaroğlu; Bunca vebal, bunca günahın yükünü kiminle konuşacak, kiminle hesaplaşacak, kiminle helalleşecek?

Söylemi samimi bulmamakla birlikte, ben şahsıma düşen kısmını asla helal etmiyorum. Bu dünyada da ahirette de iki elim CHP’nin yakasında olacak.