Dünkü yazımda uzun uzun bahsetmiştim. O fotoğraf sıradan bir fotoğraf değil. İnsanlığın 100 yıl sonra da hatırlayacağı ve gözyaşı dökeceği bir kare.

Bodrum’da kıyıya vuran Suriyeli yavrunun yürek parçalayan görüntüleri akıllı telefonlardan, bilgisayar ekranlarından, gazetelerden, televizyonlardan hafızalarımıza, oturma odalarımıza düştüğü andan itibaren biz aynı biz değiliz.

Psikolojik dünyamızda olup bitenleri, yaşadığımız travmaları psikiyatristler, bilim insanları daha iyi resmedebilir. Ancak insanların o kareyi görmeden önceki halleriyle şu anki halleri aynı değil artık.

O fotoğraftan sonra turizm cenneti olarak görülen Bodrum, hiçbirimiz için turizmi çağrıştırmıyor artık. Orası bir mezarlık. Biz biliyoruz ki, mezarlıkta denize girilmez. Plajının kumları isterse altından olsun.

O ruh haliyle Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’un bir arkadaşını aradım. Kamuoyunun da yakından tanıdığı bir isim, “Bodrum’dan yazlık aldım, Bodrum’a yerleştim ama o fotoğraftan sonra bir daha Bodrum’da denize girmeyeceğim. Nasıl girebilirim ki?” dedi.

Başka bir arkadaşım, Ege sahillerinde doğan, büyüyen, hala o kasabada aile fertleri bulunan bir isim. Dün akşam sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda hepimizin duygularını yazdı aslında. Onun ifadeleri bu durumu çok açık ve net özetliyor:

“Deniz benim için yüzmek, dinlenmek, huzur demekti. Benim yaşadığım şehirden Midilli adasının evleri görünür güneşli havalarda. Sanki iki kulaç atsanız ulaşacakmışsınız gibidir. Ama öyle olmuyor işte, iki kulaçla ulaşılamıyor. Gördüm ki bizim oralarda da herkes insan kaçakçılığı yapmaya başlamış. Bir sürü insan bulduğu plastik botlara mültecileri doldurup Yunanistan’ın adalarına gönderiyor. Orada duyduklarımdan, bir kaç günden beri buralarda paylaşılan fotoğraflardan sonra, her zaman yüzdüğüm deniz benim için aynı deniz olmayacak. Artık Ege denizi sadece bir deniz değil. Kocaman bir mezar.”

Kıyıları ve dibi insan cesetleriyle dolu bir kumsalda nasıl denize girilir ki? Orası zihinlerimizde artık bir mezarlık. Mezar taşları olmasa da sayısız canın son bulduğu, sayısız çocuk, kadın, erkek bedeninin kaybolduğu bir mezarlık. Toprak rengi değil ama masmavi bir mezarlık oldu…

“Hayır öyle değil, Bodrum’u mezarlığa benzetemezsiniz” diyenlere bir çift lafım var. Bodrum sahilinde durun. Yönünüzü denize değil tepelere çevirin. Sonra yürüyün. Tepelere geldiğinizde üzerinde numaralar bulunun öbek öbek toprak yığınlarına rastlayacaksınız. Nedir onlar biliyor musunuz? Sahipsiz mülteci mezarları. Denizden çıkarılanların mezarları Bodrum’un tepelerini doldurmak üzere.

Şimdi o mezarların orta yerinde durun ve yönünüzü bu sefer Bodrum sahiline dönün. Masmavi bir deniz mi görüyorsunuz yoksa Bodrum’da yolculuğu son bulan sahipsiz insanların yüzlerini mi?

Dikkatli bakın. Kırmızı kazaklı çocuk ve kardeşi de oracıkta yatıyor hala. Yatıyor çünkü o fotoğraf hafızalardan asla silinmeyecek…