Bugünlerde en çok ihtiyacımız olan kelime bu belki de, ‘kardeşlik.’ Toplum olarak çok örselendik, çok üzüldük, çok acılara maruz kaldık. Belki de, birçok insanın hissiyatı açısından bunu dile getirmek istiyorum, çok yalnızlaştık…

Sabah gazete sayfalarını açtığımda karşılaştığım ve bir çırpıda okuduğum bir röportaj, tam da söylemek istediklerimin kelimelere dökülmüş haliydi. Psikiyatr Kemal Sayar, son yıllarda artan kutuplaşma, terör dolasıyla yaşanan kayıplar ve büyük acılar ve bunun sonucu meydana gelen toplumsal travmayla ilgili olarak, “Yurt aslında temel olarak bir güvenlik duygusudur. Terör en büyük travmasını güvenlik duygumuzu zedeleyerek yapıyor. Bizi birbirimizden şüphe eder hale getiriyor” değerlendirmesini yapıyor.

Evet, tam da bu. Ülkenin daha ileriye gitmesini, bu toplumdaki insanların daha mutlu ve müreffef bir hayat yaşamasını arzu etmeyenler, terör ve şiddet yoluyla, bizi birbirimizden ayrıştırıp, aramıza nifak tohumları ekiyor, kardeşlik hukukumuzu zedeliyorlar. Nihayetinde, o hukuku bir daha asla kazanamayacağımız şekilde kaybettirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Bizden önceki kuşaklar, 1960 darbesini, 1971 muhtırasını ve 1980 darbesini gördü. Biz de 80 kuşağının çocukları olarak, o darbeyi çocuk yaşımızla gördük, yaşadık. Arkasından gelen 28 Şubat darbesi ise hayatımızın tam ortasındaydı. Hepimiz genç insanlardık ve artık ‘Bu ülkede yaşanmaz’ hissi, bizi neredeyse esir almış haldeydi. Çünkü sağımız, solumuz, önümüz ve arkamız, bir adım dahi ileriye atamazsınız, burada size nefes alma hakkı dahi yok anlayışıyla kapatılmış durumdaydı.

Allaha şükürler olsun, 28 Şubat’ın üzerimizdeki travmasını, yasaklar kalktıkça, özgürlük alanları genişledikçe ve bunun neticesinde zaten var ve güçlü olan aidiyet bağlarımız bir kez daha yenilendiğinde, birşeyler yapabileceğimizi hissettik, emin olduk. Bu toplum için, kendimiz için, geleceğimiz için, çocuklarımız için yeniden mücadele etmeye karar verdik.

Gerçekten iyi şeyler oldu bu dönemde. Toplum olarak her ferdi etkileyecek, hem ekonomik kazanımları elde ettik, hem de hak ve özgürlükler noktasında ilerledik. Bir içe kapanmışlığı ve bir buhranlı dönemi atlattık böylece.

Son yıllarda gelen ise, daha büyük bir dalgaydı. Bu dalga, daha öncekiler gibi içten, sadece Müslüman, muhafazakar, mütedeyyin insanları vurmakla kalmıyor, bu ülkeyi topyekun bir huzursuzluk ve umutsuzluğa sevkeden yol izliyordu. Türkiye’nin kendi içinde değil, bölgesinde ve dünya üzerinde bir aktör olma yoluna giderken gelen bu dalga, daha çok küresel çaptaydı ve işbirlikçileri çoktu.

İşte biz bu ortamda ayrıştık birbirimizden. Kardeşlik hukukunu yavaş yavaş kaybettik. Tam da onların arzuladıkları gibi. Dün omuz omuza beraber yürüdüğümüz, darbelere karşı çıktığımız, özgürlükler elimizden alındığında sokaklara dökülüp hakkımızı aradığımız insanlarla aramıza mesafe girdi. Bir daha yan yana yürüyemez, hatta yan yana gelemez olduk.

Terör ve şiddetten beslenen, bu yoldan giden güçlerin, grupların hedefi birbirimizle aramıza mesafe koymamız, kesin inançlılar grubu, grupları oluşturmak ve bizi birbirimizden olabildiğince ayrıştırmaktı. Birbirimizi sevdirmemek, hatta nefret ettirmekti. Kastedilen kardeşliğimiz, insanlığımız ve merhamet duygumuzdu.

Kardeşlik hukukumuz bugün çok daha değerli bizim için. Dini, dili, ırkı, düşüncesi ne olursa olsun, kardeş olabilmek. Bu küresel kuşatmayı ancak yine bir olarak, birbirimizi severek çözeceğiz. Merhamet duygusuyla çözeceğiz, insanlığımızla çözeceğiz. Başka yolu yok…