Osmanlı bakiyesi olan toplumun üzerinden, İslam coğrafyasının bir parçası olan Anadolu’da, bir ‘Modern Devlet’ kuruldu.

Bir asra değin yaşadığı ömrü içinde, bu ‘Modern Devlet’, elde etmesi gereken muktedir olmanın temeli olan iki tecrübenin en önemlisini kazanamadı.

Bu tecrübenin ilki olan burjuva sınıfını üretmeyi başardı.

Ve fakat burjuva sınıfıyla birlikte kendi ‘entelektüel eşrafı’ olması gereken ‘Aristokrasi’yi üretemedi.

Aristokrasisi oluşmayınca, hafızasız ve bir ‘üst aklı’ olmayan devlet haline geldi. Devlet hafızası ve üst akılını oluşturması gereken entelektüel eşrafın (aristokrasinin) yerini, burjuva ve bürokrasiden devşirilen bir ‘elit’ tabaka işgal etti.

Bu iktidar elitinin, pragmatist yanı olan bürokrat sınıfı ile sermaye sınıfı, ahlaki zemini olmayan siyasi iktidarların oluşumuna temel teşkil etti.

Yaklaşık bir asır içinde, aristokrasisi olmadan ürettiği bu siyasi iktidarı, kendi hafızası ve üst aklı olmayan elitinin elinde tutabilmesi için topluma karşı devletin içinden ideolojik konseptler üretti.

Bu iç konseptle uyumlu uygulanan yönetim biçimi, devletle toplum arasındaki mesafeyi gererek aştı.

Doğal olarak, kendi hafızası ve üst aklını oluşturacak olan aristokrasisini/eşrafını üretmeyen ‘demokratik düzen’ iktidar elitinin elinde totaliter olmak zorundaydı.

Serencamımı anlatabilmek için, ‘aristokrasi’ kavramını kendi doğduğu batı kültürü içinde kazandığı anlamlardan mülhem olarak seçmiş değilim.

Aristokrasi kavramının etimolojisi; Türkçe’ye Fransızca ‘aristocratie’ sözcüğünden geçmiştir. Kökeni ise Yunanca aristokratia (αριστοκρατία) kavramıdır ve aristos (en iyi) ile -kratia (güç) sözcüklerinden oluşur.

Tarih içinde siyaset felsefesine konu teşkil eden ve çok çeşitli lafzi manalar kazanan bir terim olarak değil, etimolojisi ve tarihçesinin verdiği bağlamda özel olarak kullanıyorum ‘Aristokrasi’ terimini.

Tarihçesi, askeri cesaret ve liyakatin bir erdem kabul edilen Atina kent devletine dayanan ‘en iyiler’ anlamına ve etimolojisindeki, en iyi (aristos) ile ‘güç’ (kratia) dan mülhem olarak, kendi kültürümüzdeki karşılığı olan ‘eşraf’ manasına kullanıyorum.

Binaenaleyh, bir asra yaklaşan ömrü içinde, Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde yaşanan tüm sorunların temelinde, bu devlet hafızası ve üst aklını teşekkül ettirecek eşrafın/ aristokrasinin yokluğu yatmaktadır. .

Çetin ve çetrefilli bir uzun mücadele içinden gelen AK Parti ve arka planı siyasi tecrübe ile burjuva ve bürokrat elitin elinden çıkartılan devlet, bir restorasyon sürecine girdi.

10 yılı aşkın süren AK Parti iktidar sürecinde, geçmişte siyasi iktidarları kurup yıkan elitin devlet içindeki rasyonel ve irrasyonel unsurları, bütün güçleriyle bu restorasyona direnmekle geçti. Aynı mantalite üzerinden tezahür etmiş olan ve muhalefeti teşkil eden partiler, akademik çevreler kendilerini yenileyerek bu büyük restorasyona uygun değişip dönüşemediler.

AK Parti iktidarı, ‘medeniyet’ tasavvuru ile devletin ve milletin hafızasını yeniledi ama üst aklı olabilecek entelektüel eşrafı/aristokrasiyi oluşturamadı.

Hafızayı yenilemek kolaydı ama aristokrasiyi/eşrafı oluşturmak eşyanın tabiatı gereği bir sürece mücbirdi.

7 Haziran seçimleri üzerinde dışarıdan ve içeriden yapılan manipülasyonlarla seçmen yanıltmak üzere bu süreç durdurulmaya çalışıldı.

AK Parti iktidarına bir teneffüs aralığı verilmiş oldu.

Küreselleşen ve hızla dengeleri değişen bir dünya ve kaotik ve anarşizme itilmiş bir bölge içinde Türkiye’nin geldiği bu noktada bir teneffüsün verilmiş olması umulur ki hem devlet erki ve hem milletin kurucu unsurları tarafından bir muhasebe yapılmasına sebep olur.

Bu muhasebe sonucunda, Türkiye’nin sorunlarını temelinden çözebilecek tecrübenin, AK Parti tecrübesi olduğunun görüleceği imkân dâhilindedir.