Geçtiğimiz haftanın en çok konuşulan uluslararası gelişmesi ABD Başkanı Trump’ın Rusya’ya yönelik yaptığı denizaltı hamlesi idi.

Trump, Rusya’ya karşı iki nükleer denizaltıyı uygun görülen pozisyonlarda konuşlandırma emri verdiğini söyledi.

Ancak Trump’ın Rusya’ya yönelik hamlesi bir tür nükleer poker başarısızlığına dönüşmüş gibi görünüyor. Çünkü bu hamlenin mevcut gerçeklik altında Rusya’yı etkilemesi pek zor.

STRATEJİK GEREKLİLİK Mİ, SİYASİ MESAJ MI?

Nükleer denizaltı konuşlandırılması gibi önemli stratejik kararlar genellikle kabul edilebilir bir askeri gizlilik içinde yapılır. Trump'ın bu kararı açıkça kamuoyu ile paylaşması, operasyonel bir hazırlıktan ziyade iç politika ile ilgili bir mesaj kaygısına akla getiriyor.

Şayet hazırlıklar bitti ve konuşlandırma kararının açıklanma zamanı geldiyse, bu sefer de bazı detayların paylaşılması gerekir. Örneğin, denizaltı sınıfları, genel konumlar veya görev profilleri… Trump'ın bunlara dair herhangi bir detay vermemesi de anlamlı bir tırmanış olacağına dair şüpheleri artırıyor.

ABD, 2018 soruyu saldırıları sonrasında da benzer bir söylem kullanmış ancak denizaltılar ortalıkta görmemiştim. Dolayısıyla olayın tarihsel bağlamı da Trump’ın bir siyasi hamle veya blöf yaptığı izlenimi uyandırıyor.

MEDVEDEV’İN AÇIKLAMALARI

Medvedev'in açıklamaları, ABD'nin ültimatomlarını varoluşsal tehditler olarak niteleyerek Rusya'nın kırmızı çizgilerini netleştirmiş oldu. Medvedev, Ölü El ifadesini kullanarak Rusya'nın otomatik misilleme protokollerini kasıtlı olarak hatırlattı.

Rusya kendi kozlarını açıkça ifade ediyor, caydırıcılık açısından yanlış hesaplamaların önüne geçmek istiyor. Karşılığında Trump’ın anlık tehditleri, ciddi belirsizlik ve risk taşıyor.

NÜKLEER CEPHANELİKLER

2025 itibarı ile Rusya toplam savaş başlığı sayısında önde. ABD yaklaşık 3.800 nükleer başlığa sahipken Rusya’nın elinde başlık sayısı yaklaşık 4.500. karşı yaklaşık 4.500. Ancak ABD konuşlandırılmış yani kullanıma hazır savaş başlığı sayısında önde (1.770'e karşı 1.710).

Bu arada 200 nükleer füzenin Dünyadaki tüm medeniyeti çökertmek için yeterli olduğunu belirtelim!

Rusya'nın asıl avantajı ise atış sistemlerinde yatıyor:

Bulava kıtalararası füze sistemleri, mevcut füze savunma sistemlerinden kaçabiliyor. En önemlisi ise hipersonik Oreşnik. Ses hızının 10 katı hıza çıkabiliyor ve ABD’nin en gelişmiş savunma sistemlerini aşabiliyor.

Yani cephanelikte, Rusya teknik üstünlüğü ele geçirmiş gibi duruyor. Bu ise, caydırıcı küçük saldırılar yapma lüksünü ABD’nin elinden alıyor. Olası bir nükleer çatışmada ABD’nin topyekûn savaşa girme zorunluluğu doğuyor.

GERİLİM DİNAMİKLERİ

Rusya ile ABD arasındaki gerilim de apaçık görülen bir psikolojik Asimetri var: Rusya liderliği çatışma bekliyor ve buna hazırlanıyor; ABD liderliği ise öngörülemeyen bir gel-git siyasetine bel bağlıyor.

Kırmızı çizgiler konusunda Rusya'nın daha net olduğu görülüyor Putin'in 2018 tarihli “saldırıya yanıt" doktrini, Rusya’nın nükleer savaşa dair pozisyonunu açıkça belirtiyor. ABD ise Başkan’ın günlük fikirlerine göre bir çizgi izliyormuş gibi duruyor.

En önemlisi ise Trump tweet atarken Rusya sessizce hazırlık yapıyor:

Oreşnik üretimini artırıyor. Sovyet dönemi Satan-II füzelerinin yerine Sarmat kıtalararası balistik füzelerini konuşlandırıyor. Sınırsız menzilli saldırılar için Burevestnik nükleer enerjili seyir füzelerini test ediyor.