Türk halkları içerisinde 6 milyona yaklaşan nüfuslarıyla Kazan Tatarları birinci gruptur. Kumuk, Nogay, Karaçay-Balkar, Terekeme, Stavrapol Türkmenleri de Türk halklarındandır. Müslüman Kafkas halkları arasında ise Nah-Dağıstan grubunda Çeçen-İnguş, Avar, Lezgi, Dargin, Lak, Tabasaran halkları vardır. Adige-Abhaz grubunda ise Kabardey, Adige, Abhaz ve Çerkesler yer almaktadır. Rusya Federasyonu’nda gerek Müslüman halklar gerekse Müslüman olmayan Çuvaş, Mari, Udmurt, Karaim, Yakut, Hakas, Ermeniler gibi halklar federasyonda bugüne kadar yan yana yaşaya gelmişlerdir.

Rusya’daki bu karışık etnik yapının,bugüne kadar eğitim ve kültür hayatına önemli yansımaları her zaman olmuştu. Çok kültürlülük (multi-culturalism) ve etnik çeşitlilik, gederasyonunun bir avantajı ve gücü olarak görülüyordu.

Tarihi kökenlerine bakıldığında Rusya’nın 1552 yılında Kazan Tatarları’nın başkenti Kazan’ın düşmesiyle birlikte Ruslar ve Tatarlar zorunlu bir beraberliği paylaşmak zorunda kaldılar. Yüksek kültürlü Tatar toplumu, entelektüel birikimiyle Ruslarla bütün zorluklara rağmen yan yana yaşamayı da kendi hukuklarını korumayı da bir yere kadar başardılar. Sovyet dönemi ise yeni işgal ettiği yerlerde bütün halklara eşitlik ve kültürel korunmayı vadediyordu. Fakat resmi dil olan Rusçanın ve güçlü bir kültür olan Rus kültürünün bütün diğer kültürler üzerinde baskın ve ezici bir tarafı vardı.

Farklı milletlerden Sovyet vatandaşlarının evlenmesi teşvik edilirken doğan çocuklar Rus dilli ve Rus kültürlü Sovyet vatandaşları oluyordu. 1990’lara gelindiğinde Çuvaşlar, Kazaklar, Yakutlar, Ukraynalılar ve büyük şehirlerde yaşayan insanların birçoğu anadilini ikinci dil olarak görmeye başlamıştı. Devleti koruma adına gizli bir Rus milliyetçiliğini sürdüren Moskova politikaları, bugünde aynı hızla devam ediyor ve ince ve istikrarlı bir asimilasyon projesi içeriyor.

Rusya Federasyonu’nda konuşulan birçok dil “tehlike altında ve korunması gereken dünya dilleri arasında olduğu unutulmamalıdır. Bu dillerin arasında büyükşehirlerde konuşulması azalan Tatarca, Çuvaşistan Cumhuriyetinde bile Çuvaşça azınlığa düşmüş haldedir.

Kendi özerk cumhuriyetlerinde Rusçanın baskısı altında kalan Çerkezce (Kabardey, Adıge); Çeçen-İnguş, Dağıstan (Avar, Dargin, Lak, Lezgi, Tabasaran, Tat vb.) ile Kumuk, Karaçay-Balkar, Nogayca gibi Kafkasya’da konuşulan Türk dilleri de bu tehdit altındadır.

Bu diller üzerindeki en büyük baskı Rusya’nın bütün bölge dillerini köylü ve eğitimsiz insanların dilleri olarak basın yayın yoluyla lanse etmesi ve böyle bir psikolojik algının sağlanmaktadır.

Rusya Federasyonu’nun bu yanlış karardan dönmesi gerekiyor. Dünyada koruma altına alınan ve tehdit altında sayılan dillerin korunması bakımından önemli olduğu kadar Ruslar’ın yüzyıllardır girdikleri her bölgede verdikleri sözleri tutup tutmamaları, adı geçen halklarla yapılan anayasal uzlaşma, uluslararası anlaşmalara uygunluk ile bu halkların ve bölgelerinin huzuru bakımından önemlidir.