Irak’ta geçen yıl yapılan seçimlerde sandıktan birinci çıkan Sadr Grubu hükûmet kurmakta başarısız olduğu gibi müttefiklerini parlamentonun feshedilmesine de ikna edemedi.

Mukteda es-Sadr’ın dengesiz tavırları ve yanlış hesapları, kendisine körü körüne bağlı olanların dışındaki insanlara güven vermemesi, söylemiyle eyleminin çelişmesi ve iddialı bir şekilde ilan ettiği kararlarından sürekli geri adım atması Sadr Grubu’nun yalnız kalmasına sebep oldu.

Irak Yüksek Yargı Konseyi, Mukteda es-Sadr’ın talebine bir kez daha olumsuz yanıt vererek parlamentoyu feshetme yetkisine sahip olmadığını açıkladı.

Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Sünni Es-Siyade İttifakı’na “Sizin milletvekilleriniz de istifa ederlerse parlamento fesholur” diyen Şii lider, onlardan da beklediği cevabı alamadı.

Ekim 2019’da başlayan ve “Teşrin Devrimi” adıyla anılan protesto gösterileriyle şekillenen, ülkedeki ABD ve İran varlığını sorgulayan millî bir harekete dönüşen güçler de güven sorunu sebebiyle Sadr Grubu’na mesafeli.

Yolsuzlukla mücadele ve siyasi reform talebi gibi konularda ortak sloganlara sahip olsalar bile Mukteda es-Sadr tarafından kullanılmaktan çekiniyorlar.

KDP ve es-Siyade İttifakı ise Sadr Grubu’nun aksine parlamentonun çalışmaya başlamasını ve yeni bir hükûmet kurulmasını, daha sonra erken seçim kararı alınmasını istiyor.

Mukteda es-Sadr, mevcut koşullarda yapılacak bir seçimin kendi grubuna birkaç milletvekili daha kazandıracağına ve elini güçlendireceğine inanıyor.

Fakat olası bir erken seçimde sandıktan çıkacak sonucun denklemi değiştirme ve mevcut krizi sona erdirme ihtimali oldukça düşük.

Zaten binbir güçlükle yapılabilen seçimlerin ardından yine benzer bir tablo ortaya çıkarsa boş yere zaman kaybedilmiş olacak.

Sadr Grubu milis güçlerini ve sokağı silah olarak kullanmaya devam ederse parlamentoyu kilitleyebilir ve yeni hükûmetin kurulmasını engelleyebilir.

Ancak günün sonunda kaybının büyük olması ve krizin sorumluluğunun kendisine yüklenmesi kuvvetle muhtemel.

Çünkü Ukrayna-Rusya Savaşı sebebiyle enerji krizi yaşayan Batı, petrol ve doğal gaz arzının artmasını sağlamaya çalışırken Irak’ta yeni bir iç savaş istemiyor.

Ankara’nın arzusunun da bu yönde olduğu ve Irak’ta herhangi bir kaos oluşmaması için taraflarla görüştüğü biliniyor.

Dışişleri Bakanlığı, Sadr Grubu ve Koordinasyon Çerçevesi arasında yaşanan çatışmalar üzerine taraflara sağduyu ve itidal çağrısı yapmış, “siyasi belirsizliğin biran evvel giderilmesi ve Irak halkının beklentisi temelinde kapsayıcı, temsil kuvveti güçlü bir hükûmetin daha fazla zaman geçirmeden kurulması” temennisini dile getirmişti.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan da birkaç gün önce Bağdat’taydı.

Irak’ta Ankara’nın desteği ve katkılarıyla kurulacak bir hükûmetin terör örgütü PKK’yla mücadelede Türkiye’ye avantaj sağlayacağı kesin.

Aksi takdirde oluşacak boşluk terör örgütüne alan açacak ve Türkiye’nin Irak’a daha büyük ve kapsamlı bir şekilde askeri müdahalede bulunmasını zorunlu kılacak.

Bu ihtimale hazır olmak gerekse bile Muhammed el-Halbusi başkanlığındaki parlamentonun çalışmaya başlamasının ve Ankara’yla yakın ilişkilere sahip bir hükûmetin kurulmasının daha külfetsiz bir seçenek olduğunda şüphe yok.