Bir ülkeyi analiz etmek istiyorsanız kadınlarına bakmalısınız.
Ya da şöyle ifade edelim; ülkede yeni bir sistem veya rejim kurgulanırken oluşturulan temel taşlardan biri de idealize edilen ‘kadın kimliği’dir.
Bu bağlamda Suriye ve Türkiye örnekliklerini mercek altına alalım.
Geçtiğimiz gün Ankara, Suriye yeni yönetiminin zirvesini Beştepe’de ağırladı.
İki cumhurbaşkanı, devlet meselelerini mütalaa ederken hanımefendiler de bir araya geldi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara'nın eşi Latife el-Durubi ile görüş alışverişinde bulundu.
Ahmet Şara’nın eşi Latife el-Durubi Türk medyasında haberlere konu oldu. El-Durubi hakkındaki öne çıkan kişisel bilgiler şöyle; Latife Hanımefendi, Humus’un yerlisi olup şehrin aristokratik Sünni Arap ailelerinden birine mensup. Ailesinin en tanınmış isimlerinden biri, Osmanlı İmparatorluğu’nun eski büyükelçisi ve Suriye’nin ikinci başbakanı olan Alaaddin el-Durubi’dir. Ayrıca ailesinin bir diğer önde gelen ismi olan Şeyh Abdulgaffar el-Durubi, Suudi Arabistan’da yaşayan önemli Sünni dinî otoritelerden biri olarak tanınıyor.
Köklü bir aileden gelen Latife el-Durubi, Arap edebiyatı alanında yüksek lisans derecesine sahip.
ESED REJİMİNDE KADIN OLMAK!
Latife Hanımefendi Suriye için artık bir sembol.
Peki “Suriye kadını”na dair nasıl bir imaj canlanıyor zihninizde?
İmajlar ve gerçekler üzerine değerlendirme yapalım. Dayatılan algıyla, gerçekler birbirinden çok farklı.
Beşşar Esed’in eşi Esma Esed seküler ve eğitimli imajı, buna eşlik eden modern görüntüsüyle Suriye toplumuna dair ‘demokrat ve uygar’ bir imaj çizilmesine malzeme verse de gerçekte kadınlar zindanlarda işkence görüyor, preslerde ezilerek öldürülüyor ve asit kuyularında yok ediliyordu.
Eski Suriye’nin değerli vatandaş tarifi en tepedeki aile üzerinden belirlenmişti. Suriye’de Arap, Nusayri ve seküler bir ailede doğmuşsanız hayat size her türlü meyvesini ikram ederdi. Ve fakat Arap-Sünni dindar veya Türkmen/Kürt-Sünni dindar olarak yaşam tarzınız şekillendiyse yok sayılmaya mahkûm bir yaşama terk edilirdiniz. İtiraz eden itinayla yok edilirdi; silahla, kimyasal saldırıyla, bombayla veya işkenceyle…
SURİYE’DE KADIN; ‘DİNDAR VE GÖRÜNÜR’
61 yıllık Baas/sosyalist Arap rejiminin çöktüğü ve Yeni Suriye’nin hayata geçirildiği şu günlerde Suriye’de kadınlar tüm dünya medyasında tartışılıyor.
61 yıllık süreçte Esma Esed ve sahildeki mayolu kadın görüntüleri üzerinden müreffeh, modern ve her türlü hakkın kadınlara sağlandığı bir ülke imajı çizen Batı medyası, şu sıralar Latife el-Durubi üzerinden “Şara’nın tek eşi mi?” sorusunu soruyor. Yalan dünyalarının sahte gündemleri kendilerinin olsun, biz hakikatin izini sürelim.
Yeni Suriye’de eğitimli, kentli ve dindar bir kadın olarak Latife Hanımefendi önemli bir mesaj veriyor. Duruşu ve tarzıyla artık dindar Sünni kadınların da devlet kadrolarında yer alacağının ve sosyal hayatta görünür olacağının mesajını veriyor.
Suriye’deki yeni rejimin oluşturduğu iklimde rövanşist yaklaşılmayacak ve etnik kökenine, dinine, mezhebine bakmadan kadına hak, hürriyet ve rol verilecek. Bu bağlamda yeni yönetim, ilk kabinesini oluştururken Kadın İşleri Ofisi Başkanlığına Ayşe el-Dibs’i atamadı. Bu da mesaj taşıyan adımlardan biriydi.
KADIN KİMLİĞİ BAĞLAMINDA TÜRKİYE-SURİYE BENZERLİĞİ
Emine Erdoğan Hanımefendi’yi başbakan eşi olarak GATA’ya almayan Kemalist rejim artıkları, bugünlerde pusuya yattıkları medya kurumlarından Latife el-Durubi’yi küçümseyici cümleler kuruyor.
Duruma yabancı değiliz.
Unutmadık. Unutmayacağız!
Üst satırlarda yazdığım Suriye hikâyesinin benzer hâlini bizler de yaşamadık mı? Zulüm ise zulüm! Baas rejimiyle Kemalist rejimin tek farkı; dozun belirlenmesi olarak ifade edilebilir. Biri az, diğeri daha çok zulüm yaptı.
Türkiye’deki kadınlara tek tip giyim tarzını dayatan kafatasçı zihniyeti çok iyi biliriz.
Fakat bizim kadınlarımızın öz güveni ve olgun duruşunu da biliriz.
Türkiye’de işten, okuldan, devlet kadrolarından atılan başörtülü kadınlar haklarını aldıklarında diğerini ötekileştirmedi, rövanşist davranmadı.
Sünni ekolün mutedil yaklaşımı, işte böyle kuşatıcı ve ötekine hayat hakkı tanıyan bir iklimi inşa eder.
Baskıcı, faşist ve azınlığın çoğunluğa tahakküm kurduğu rejimlerse insanların tepesine biner, camiyi ahıra çevirir, alimleri idam eder; sarıkla, cübbeyle, başörtüsüyle kavga eder ve bu kavgası hiçbir zaman bitmez. Başörtülü kadın, kendine hayat hakkı tanısa dahi yine de onunla kavgası hiç bitmez. (Bu cümleyi teyakkuz hâlini korumamıza dair bir hatırlatma olması için yazdım.)
Velhasılıkelam; Latife Hanımefendi’yi giyim tarzından duruşuna, ilmi donanımından aile yaşantısına, samimiyetinden sadeliğine kadar her şeyiyle çok beğendim. Bir Suriye kadını olarak Suriye’yi en iyi şekilde özetliyor ve temsil ediyor.
Suriyeliler çok acı hatıralar biriktirdiler. Umarım artık yüzleri hep güler.