Osmanlı İmparatorluğu’nda bayramlar, ‘cihan devleti’ olma vasfına uygun olarak kutlanırdı. İslamiyet’in ihtişamlı bayraktarı olan Osmanlılar, dini günlere çok büyük bir ehemmiyet verirdi. Üç kıtaya hükmeden imparatorluk, Devlet-i Aliye’nin şanına yakışır merasimler ile bayramların geçirilmesine özen gösterirdi.

            Bayram töreni düzenlemeleri, ‘basit hazırlık’ olmaktan çok uzak sürdürülürken; ‘Fatih’ lakaplı Sultan Mehmed Han Dönemi’ndeki ilk kanunnamesinde de kayıtlara geçmişti. Törenlerin biçimleri, merasim heyetindeki kişilerin hüviyetleri titizlikle belirlenmişti.

            Çağ açıp çağ kapanan İstanbul’un fethinden sonra her şey gibi; Osmanlı’daki bayram törenlerinin de belli esaslara ve kaidelere oturtulduğu görülüyor. Sultan Mehmed’in çıkardığı ilk kanunnamesinin bayram merasimleri olması da din ve milletine hassasiyetini gösteriyor. Osmanlı’daki dini törenlerin adap ve erkânı keskin çizgiler ile belirlenirken; bayram merasimlerinin başladığı 21 pare top atışı ile ilan edilirdi. Arife günü ikindi saatlerinden bayramın son gününe kadar her gün bu top atışları sürdürülürken; genellikle tersane ve donanma üzerinden toplar ateşlenirdi. Zaman zaman Osmanlı sularındaki yabancı gemilerin de top atışları ile Müslümanların coşkusunu paylaştığı görülürdü.

            İstanbul’dan Şam’a, Zigetvar’dan Trablusgarp’a, Habeş’ten Kars’a, Basra’dan Bosna’ya kadar imparatorluk şehirlerinde, “bayram temizliği” yapılırken; sokaklara gül suları dökülürdü. Saraylar, konaklar, evler, camiler, caddeler özenle temizlenir, cami minareleri ‘kaftan giydirme’ ile ışıklandırılır, hatta çeşmeler ‘şerbetlerle’ doldurulurdu.

            Özellikle arife günü, hamamlar sabahlara kadar dolu olurdu. Şekerci dükkânları da geç vakte kadar mesai yapardı. Osmanlı’da bayram, sultanın namaz için camiye girmesi ile başlardı. Padişah namaz sonrasında saraya giderek önce annesinin elini öper, ardından aile fertleri ile bayramlaşırdı. Padişah daha sonra işlemeli kâselerdeki paraları saçarak çocukları sevindirirdi. Padişah, bayram alayından sonra Has Oda önüne konan tahtına oturur ve güzel nükteler anlatan nedimleri, musahibleri dinlerdi. Altın ve gümüş tabaklarda helvalar ikram olunur; vezirler, şeyhülislam ve meşayih de nasibini yerdi.

            İhtiyaç sahiplerine, bayram boyunca gıda yardımları yapılır, para dağıtılır, hastalar ziyaret edilir, tıbbi ihtiyaçları karşılanır, öksüz ve yetimlere yardım edilir, mezarlıklar dualarla şenlenirdi. Birbirleriyle küs olanlar mutlaka barıştırılırdı.

            Padişahlar ayrıca bayram boyunca halka açık büyük şenlikler de düzenletirdi. Seyirciler ‘yarım ay’ şeklinde otururken, padişahın otağı da tam merkezde bulunurdu. Otağının sol yanında “ziyafet çadırı” yer alırdı. Öğleden önce bayramlaşma, ikram, hediyeler dağıtılması ve yemekle geçerken, öğleden sonra “gösteriler” yapılırdı. Geceleri kandiller, mahyalar ve fişeklerle donanma düzenlenir,  törenler sürerdi. Gösterilerde çeşitli hünerler, esnaf oyunları, spor müsabakalar yapılırken; bayramlar devlet ile halk kaynaşması olarak yaşanırdı.

            Osmanlı’da bayram sabahları sokaklarda rengarenk, pırıl pırıl giyinmiş çocuklar kapı kapı dolaşarak bahşiş ve şeker toplardı, halk onları sevindirmek için birbiri ile yarışırdı.

            Peki; bugünkü devlet anlayışı, belediyecilik; yüzyıllar önceki Osmanlılar’ın ilerisinde mi yer alıyor? Şimdiki bayramlar, ancak siyasilerin tatil ve “dinlenme dönemi” olarak toplumdan uzakta, görünmez kapılar gerisinde geçiriliyor.